15- Hediye

5K 432 358
                                    

Inferno'ya geldiklerinde, Tuğra hala düşüncelere dalmış haldeydi. Ferman, burayı yaparken Cehennem'den ilham almıştı, zaten ismi de buradan geliyordu.

Siyaha boyalı duvarlarında yükselen ateş ve ateşin içinde dans eden insan ve zebani motifleri vardı. Mekana girerken, duvarları kemiklerle kaplı bir holden geçiliyordu. Koltukları ateş şeklindeydi, oturan insanlar yanıyor gibi görünüyordu.

Hafta içleri, bardan çok arkada hafif müziklerin çalındığı, arada Ferman'ın da sahne aldığı sade bir yerdi. Hafta sonları ise, tüm masalar kaldırılıyor ve seksenlerin disko müzikleriyle dolup "Disco Inferno"ya dönüşüyordu.

Ferman, Tuğra'yı yalnız bırakmak için yanından ayrılıp sahneye doğru ilerledi. Bu akşam sahnede olacaktı, hazırlanmalıydı. Siyah, önleri uzun saçları alnına düşmüş, yeşil gözlerini gizler haldeydi. Kemikli çenesi, hafif çıkmış sakallarla kaplıydı.

Çekiciydi, hafif kavruk teniyle esmer güzeli denilebilecek biriydi ve sahneye de yakışıyordu. Küçüklüğünden beri almış olduğu eğitim ve müziğe olan aşkıyla bu mekanı tamamlayan oydu. İnsanlar, en çok onun sahne aldığı gece gelirdi buraya. Belki, babasının ona çizdiği yoldan gitse daha zengin olabilirdi lakin o böyle daha mutluydu.

Fötr şapkasını piyanonun üstüne koyup ısınmaya başladı. O sıradaysa Tuğra oturmuş, daha önce tatmadığı bir duyguyu tadıyordu. Kendini, yaşamını sorguluyor ve hiç tatmadığı bir şeyi merak ediyordu.

Aşık olsaydı, hayatı nasıl olurdu? Kafasındaki soru buydu. Aşkı, kitaplarda okuduğu kadarıyla biliyordu. Her zaman aşkı, edebiyatın vazgeçilmezi ama gerçek hayatta da benzeri bulunmaz bir şey olduğunu varsaymıştı.

Ne Romeo ve Juliet gerçekte var olabilirdi ne de Basil gibi Dorian'ı koşulsuz seven biri bulunurdu. Kelimelerin oluşumuyla vardı aşk, kelimelerle var olur ve kelimelerle yok olurdu.

Piyanodan yükselen sesleri duymamıştı bile kafasındaki seslerden. Ferman'ın parmaklarıyla ortaya çıkan harmoniden bihaberdi. Omzuna dokunan bir elle ancak farkına varabilmişti nerede ve neden bulunduğunu.

Kafasını kaldırdığında gördüğü kargo çalışanına baktı. "Tuğra Korhan burada mı?" dediğinde çalışan, başını salladı. "Kimliğinizi görebilir miyim?"

Kimliğini çıkarttıktan sonra çalışanın verdiği forma imza attı. Ardından, çalışan yanından ayrılıp beş dakika sonra beş kadar kutu getirdi. Gülümseyip teşekkür etti Tuğra. Amerika'dan geriye kalan buydu işte, birkaç kutu eşya.

Kutulardan birinin kapağını açtı yavaşça. Gördüğü gramofona aşkla baktı. Amerika'da, bir açık arttırmadan almıştı onu. Antikaydı, değerinin çok altında bir parayla sahip olmuştu ona. Paha biçilmezdi ona kalırsa. Kapağı kapatıp yeni birini açtı. İçerisinde elliye yakın plak vardı, bir çoğu seksenlerden kalma olsa da yeni albümlerin sınırlı sayıda üretilen plaklarından da vardı.

Kutulardan sadece birinde plaklar dışında bir şeyler vardı. Polaroid kamerası, çektiği fotoğraflar vardı içinde. Kalan her şeyini bağışlamıştı, ihtiyacı olan birilerine gidecekti.

Kutulara sevgiyle bakarken Ferman, karşısındaki koltuğa oturmuştu. "Sanırım gelmiş?" dedi, cevabını bildiği halde. Ferman başını salladı. "Evet, teşekkür ederim." dedi yavaşça.

Ferman işaret parmağıyla dudağını okşarken omzunu silkti. "Teşekkür edilmelik bir durum yok." Tuğra, kutulardan birini açıp içindeki plakları karıştırmaya başladı. Aradığı plağı bulunca sevinçle aldı eline. Ne olur ne olmaz diye Queen'in A Night At The Opera albümünden iki tane almıştı. Birini kutudan çıkartıp Ferman'a uzattı. "Queen'i sevdiğini biliyorum, bu benden hediye olsun sana."

Ferman karşısındaki plağa kaşlarını kaldırmış bir halde şaşkınlıkla baktı. "Ciddi misin?" dedi ve ardından başını salladı yavaşça. "Bunu alamam." Oldukça değerli bir şey olduğunu anlaması için plak koleksiyoncusu olmasına gerek yoktu.

Tuğra önüne bıraktı plağı. "Bende aynısından var zaten, fazladan almıştım. Dijital olarak dinlemekten daha iyi, sanki yanındaymış gibi hissediyorsun." dedi hayranlıkla. "Gramofonun yoksa," Kutulara geri dönmüştü. Gramofonun olduğu kutuyu açtı. "Alana dek bunu kullanabilirsin."

Ferman, Tuğra'nın hediyesini kabul etmemenin yanlış olacağını biliyordu ve almayı da istiyordu. Başını salladı. "Teşekkür ederim." dedi plağı incelerken. "Bu gerçekten çok değerli bir hediye."

Tuğra ayağa kalkarken omzunu silkti. "Hiç önemli değil. Ben de gideyim artık." Bir kutuyu kucakladığında Ferman da yanındakini kucakladı. Beraber arabaya yerleştirdiler. Tuğra, üçüncü kutuyu aldıktan sonra arabasına bindiğinde mutluydu.

Evine gidip uzun zamandır kullanmadığı gramofonlardan birini seçip, müziğin tadını çıkartacaktı.

🎇

Hellö.

Ferman'ın aklımdakine en yakın halini buldum. Aşağıya bırakıyorum fotoğraflarını.

Umarım beğenmişsinizdir. 💜

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
rewrite the stars °bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin