31- Yıkılış

3.9K 433 594
                                    

Bugün iki bölüm attım.

Önceki bölümü atlamayın, sizi öldürürüm.

Bu hikayeyle beni okuyanlar varsa diye söylüyorum çünkü yine yazar hanım mesajları çoğaldı, BEN ERKEĞİM.

İyi okumalar.

🐖

🎇

Tuğra, Masal'ın yanından ayrılınca arabayı evinin istikametine çevirdi ama aklından Ferman ve düğününde şarkı söyleyeceği çıkmıyordu. Direksiyonu sertçe kırıp Inferno'ya doğru ilerlemeye başladı. Ne yaparsa yapsın ne Cehennem'den ne de Ferman'dan uzaklaşamıyordu.

Arabayı park ettikten sonra, hızla içeriye girdi. Saat erken olduğu için mekanda birkaç kişi vardı. Gözleriyle etrafı süzdü fakat aradığı kişiyi görememişti.

Bara oturup barmenin gelmesini bekledi. Barmenden maden suyu istedi ve parmağıyla ritim tutarken "Ferman nerede?" diye sordu yavaşça.

Barmen, maden suyunu bardağa doldurup uzattıktan sonra "Ferman Bey bir süreliğine yurt dışında olacak." dedi gülümseyerek. Tuğra şaşkınlıkla bakarken maden suyundan bir yudum içti. "Neden gittiğini biliyor musun?"

Barmen omzunu silkti. "Hayır, dün ablasıyla konuştuktan sonra bavulunu hazırladı. İyi görünmüyordu, yüzü asıktı."Barmen yanından ayrılırken Tuğra'ysa gözlerini kapattı. Dün Masal'la ne konuşmuştu ki?

Aralarında geçenlerden bahsetmediğinden emindi. Öyle olsa bugün Masal ona böyle davranmazdı. Yüzük taktıklarını biliyordu zaten, Masal'dan önce kendisi söylemişti.

O zaman Masal ne söylemiş olabilir de Ferman mutsuz bir şekilde yurt dışına gitmiş olabilirdi? Düğünde ilk dans şarkısını söyleyeceğini öğrenmiş olamazdı, Masal bunun Ferman'ın ona verdiği bir söz olduğunu söylemişti.

Maden suyunu kafasına dikip sinirle önüne düşen saçlarını geriye attı. Titreyen eliyle telefonunu cebinden çıkartıp Ferman'ı aradı. Arama düşüyordu. Sinirle telefonunu cebine koydu. Barın üzerine para bırakıp Inferno'dan çıktı.

Arabaya binip bağırarak direksiyona vurdu. Sinir krizi geçiriyordu. Direksiyona ardı ardına vurup boğazı acıyana kadar bağırdı. Telefonunu tekrar çıkartıp aramaya devam etti ama her seferinde hat düşüyordu.

Mesajlaşma uygulamasına girdi fakat Ferman'a gönderdiği mesajlar iletilmiyordu. Telefonu yan koltuğuna attı ve gözlerine düşen saçlarını düzeltti.

Ne olmuştu da Ferman, hiçbir haber vermeden Tuğra'yı engelleyip gitmişti? Tuğra olanlara anlam veremiyordu ve Ferman'a ulaşamıyor olmak onu deliriyordu.

Yan koltuktan telefonunu aldı ve kısa mesaj yazmaya başladı. Engellese dahi, mesajları görebileceğini biliyordu. Sinirden elleri titrediği için düzgün yazamıyordu. Küfredip derin bir nefes aldı. Biraz sakinleşince mesajı bitirdi.

"Ferman, dün ne oldu bilmiyorum ama neden haber vermeden gittin? En kısa sürede bana geri dön. Delirdim burada."

Telefonu kucağına bırakıp evine doğru sürmeye başladı. Tüm yol gözü, telefona bakmaktan önüne odaklanamıyordu ve bu yüzden neredeyse iki kez kaza yapacaktı.

Eve geçince kendine dolaptan bir bardak şarap doldurup koltuğa uzandı. Televizyonu açıp saçma bir program açtı, kafasını dağıtması gerekiyordu. Telefonundan yükselen sesle hızla eline aldı ve Ferman'dan mesaj geldiğini görünce kalbi duracak gibi oldu.

"Bundan sonra bana mesaj atmazsan sevinirim. Sana, acınası ve basit dünyanda mutluluklar."

Mesajı okuduktan sonra kalbine giren acıyla önce nefesi kesildi. Ne olduğunu anlamıyordu fakat gözlerinin dolmuş ve boğazına bir yumru oturmuştu. Telefon elinden düşerken gözünden de ilk yaş dökülmüştü.

Kısa bir mesajla, bu kadar kötü hissetmesi normal değildi. Kısa bir sürede Ferman'a bunları hissetmesi de normal değildi.

Hıçkırmaktan nefes alamaz hale gelmişti. Aralarındaki bağın bu kadar güçlü olduğunu düşünmemişti ve onu kaybetmenin bu kadar canını yakacağını.

Telefonunu alıp Sezen'e mesaj attı. Başka kime atacağını bilememişti. Zaten kimsesi yoktu, kimden yardım isteyebilirdi ki?

Buğulu gözlerle yarım yamalak atılmış mesajı gördüğünde Sezen, arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyordu. Abisinden gelen ve anlaması zor bu mesajı alır almaz şoföre abisinin evini tarif etti.

Abisi için endişelenmesine gülmek istiyordu. Yıllarca hiçbir şey paylaşmamış iki kardeşlerdi. Sezen'in tüm zorlu anlarında yanında olmamıştı ama yine de Sezen, onun için endişelenir hale gelmişti.

Kapıyı çaldığında karşısında ağlamaktan gözleri şişmiş bir Tuğra bulmayı beklemiyordu. Abisi, kapıyı açar açmaz ona sarılmış ve boynunda ağlamaya başlamıştı.

Abisinin ona sarılmasıyla vücudu gerilse de, kapıyı kapatıp sırtını okşamaya başladı. Ne olduğunu bilmiyordu ama "Geçecek, sakin ol." diye teselli etmeye başladı.

Kocaman beden önünde sarsılırken onu salona kadar götürdü. Koltuğa oturttu Tuğra'yı ve endişeyle baktı yine. "Ne oldu?"

Tuğra hıçkırmaktan konuşamıyordu. Sezen, önce yanağını okşayıp ardından gözyaşlarını sildi ve gülümsedi. "Tuğra, derin bir nefes al."

Tuğra, kardeşinin dediğini yapmaya çalışsa da ağlamaktan ya da hıçkırmaktan başka bir şey yapamıyordu. Sinir krizi geçiriyor gibiydi, hiçbir duygusunu kontrol edemiyordu.

Sezen kardeşinin saçlarını okşamaya başladı. Daha önce kimse, onun yanında böyle savunmasız kalmamıştı. Bu yüzden onu nasıl teselli edebilirdi bilmiyordu.

Ayağa kalkıp banyodan bir bez aldı ve sıcak suda ıslattı, ardından içeriye dönüp kardeşinin yüzünü, boynunu ve ensesini silmeye başladı. Bir yandan da "Derin bir nefes al." diyordu.

On dakika kadar sonra Tuğra biraz daha sakinleşmişti. En azından hıçkırıkları kesilmeye başlamıştı. Burnunu çekip Sezen'e tekrar sarıldı. "Çok teşekkür ederim. Benim... Benim arayacak başka kimsem yoktu."

Sezen içten bir gülümsemeyle abisine baktı. "Sorun değil, ben yanındayım. Şimdi bana ne olduğunu anlatacak mısın?"

Tuğra, gözlerini kapatıp tüm endişelerini siktir etti. Sezen, onun zor anında yanında olmuştu ve artık kardeşine güvenebilirdi. Ferman'la yaşadığı her şeyi, en başından itibaren Sezen'e anlatmaya başladı.

rewrite the stars °bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin