25- Adalet

4.2K 427 434
                                    

Duyurunun ardından içeriye girerlerken Masal, Tuğra'nın sözlerinin gerçek olmadığını bildiği halde, öyle olmasını istemişti. Bugüne değin hayatına giren en güzel erkekti o, Ferman'dan sonra. Ondan hoşlandığı gibi, onun da kendisinden hoşlanmasını diliyordu lakin bunun gerçek olmayacağını biliyordu.

Kameralardan uzaklaşır uzaklaşmaz, Tuğra Masal'ın elini bıraktı. O kadar hızlı çekmişti ki elini, sanki zehirli bir şeyi tutar gibiydi. Masal da fark etmişti bunu, aptal değildi. Tuğra'nın ona karşı hiçbir şey hissetmediğinin farkındaydı.

Dolan gözlerini gizlemek için kapattı ve derin birkaç nefes aldı. Sakinleşince, her şey yolundaymış gibi gülümsedi. "Ben gidiyorum, akşam görüşürüz."

Tuğra, başını salladı yavaşça. Konuşacak gücü bulamıyordu. Hisleri onu eziyordu ve bu konuda ne yapacağını bilemiyordu. Şu an olmak istediği tek yer, Ferman'ın yanıydı. Neden diye soruyordu kendisine. Neden her şey istediği hale gelirken, bir anda bozulmuştu?

Şirketin başına geçmişti, tüm emeklerinin karşılığını alacaktı. Neden şimdi, kendini bir aşk üçgeninin içinde bulmuştu? Babası gibi olmak istemiyordu. Sevse de sevmese de evlendiği kadını, başkalarıyla aldatmak istemiyordu.

Buna rağmen, evleneceği kadının kardeşine karşı büyük bir çekim hissediyordu. Aşk demek istemiyordu, ona aşık olmayı istemiyordu. Sadece daha önce hissetmediği bir duyguydu bu. Daha önce ailesini ya da arkadaşlarını özlediğini hiç hissetmemişti. Zaten kardeşini ya da babasını sevmezdi, onları özlememesi normaldi. Arkadaşlarıyla vakit geçirirken sıkılmazdı, eğlenirdi ama yanlarından ayrıldığında içinde onları tekrar görme isteği bulunmazdı. Amerika'da neredeyse her gününü beraber geçirdiği Jeremy'e Türkiye'ye taşındığını haber vermek dışında aramamıştı bile.

Şimdiyse Ferman'ı tekrar görmek için can atıyordu. Telefonunu çıkarttı, attığı mesajı hatırlayarak. "İyi değilim, sanırım... Ne hissettiğime dair hiçbir fikrim yok." yazdı cevap olarak.

Haberleri görmesini istemiyordu, ablasını öptüğünü görmesini de fakat biliyordu ki öyle ya da böyle bunu öğrenecekti. Suçlu muydı değil miydi bilmiyordu ama suçlu hissediyordu.

Ve bu histen hiç hoşlanmamıştı.

Cengiz, omzunu sıkınca düşüncelerini bir kenara atıp kafasını kaldırdı. "Cansu, bir saate istediğin dosyaları getireceğini söyledi ve senden tepki alamayınca gitti. Niye bu kadar düşüncelisin?"

Cengiz'in ona endişeyle baktığını fark edince, hislerini saklanmakta ne kadar başarısız olduğu tokat gibi yüzüne yapışmıştı. Eskiden böyle değildi, gerçek duygularını oldukça iyi saklar ve insanların onu hep yüzünde aptal bir gülümsemeyle görmesini sağlardı. Şimdiyse içindeki karışıklığı dışarıya vurur olmuştu.

"Odama çıkalım abi." dedi Tuğra telefonunu cebine koyarken. Ardından asansöre bindiler. Cengiz, Tuğra'nın üstüne gitmemesi gerektiğini biliyordu. Hazır hissettiğinde zaten anlatacaktı, ısrar edip içine kapanmasına neden olmak istemiyordu.

"Bugün yemekten önce Ferman'ın mekanına gidelim mi? Benim çocuklar nasıl bir yerde çalışacak görmek istiyorum."

Tuğra, Ferman'ın adını duyunca hızla Cengiz'e baktı. Devamını duyunca hafifçe gülümseyip derin bir nefes verdi. Bir an, Cengiz'in Ferman'la aralarında geçen şeyden bahsedeceğini sanmış ve gerilmişti. "Olur abi, gidelim."

Asansörden binip odaya girdiler. Cengiz deri koltuklardan birine oturdu, Tuğra ise kendi masasına. Masasındaki gramofonu görünce gülümsedi hafifçe. Hediyeyi Masal vermiş olsa da, fikrin Ferman'dan çıktığını biliyordu. Bir nevi bu, onun  hediyesiydi.

rewrite the stars °bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin