Tuğra, arabayı Inferno'ya doğru sürerken gergindi. Ferman'ın Masal'la öpüştüğü anı gördüğünden emindi. Dün gece onun yanındayken, ertesi gün ablasıyla öpüşmüş olması midesine kramplar girmesine neden oluyordu. Kendini babası gibi hissediyordu, onun gibi bir pislikmiş gibi...
Cengiz, yol boyunca konuşmamayı tercih etmişti. Bugün için, Tuğra'nın sınırlarını yeterince zorladığının farkındaydı. Hayatında bazı şeylerin değiştiğini anlamamak imkansızdı, bu değişikliklerin iyi mi kötü mü olduğunu zaman gösterecekti.
Inferno'ya geldiklerinde Tuğra, gerginlikten terlemiş ellerini pantolonuna sildi birkaç kez. Kravatını çıkarmış, gömleğinin iki üç düğmesini açmıştı fakat hava serin olmasına rağmen sanki yanıyor gibi hissediyordu.
Cengiz önde, Tuğra arkada içeriye girdiler. Cengiz, mekanın stilini inceliyordu. Kendi gençliğindeki mekanlara göre oldukça değişikti ve bir o kadar da güzeldi.
Bu sırada Ferman, piyanonun üzerine uzanmış Tuğra'nın mesajını okuyordu. Mesajı iyiye mi kötüye mi yorması gerektiğini anlamamıştı. Tuğra'nın hiçbir şey olmamışçasına ona cevap vermeyeceğini düşünmüştü lakin, verdiği cevap da tam olarak hislerini açıklamıyordu. Olan biten hiçbir şeyden haberdar değildi, Masal'ın dört aramasına da dönmemişti.
Tuğra, dün geceyi düşünerek Cehennem'inde yol alırken bir yandan da Ferman'ı arıyordu gözleri. Barda değildi, koltuklar gündüz olduğu için bomboştu. Sahneye yaklaşınca önce ayaklarını, ardından birini kırdığı dizini ve sonunda da tamamını görebilmişti Ferman'ın.
Gördüğü an, dışarıdaki her şeyi unutmuştu, Masal'ı, babasını, şirketi, bu akşam gideceği yemeği... Aklında sadece Ferman vardı. Siyah dar pantolonu, kirlenmiş beyaz bez ayakkabısı, seksenlerden kalma duran siyah gömleği ve kot yeleği... Tüm detaylarını kazımıştı aklına.
Ferman, üzerinde hissettiği bakışlarla kafasını kaldırdı hafifçe. Gördüğüne inanmadı önce, gözlerini kapatıp geri açtı. Tuğra, hala karşısında duruyordu. Oysa, Tuğra'nın ondan köşe bucak kaçacağını düşünmüştü hep. Tam tersine, aradan bir gün bile geçmeden kendisi dönmüştü yanına.
Piyanonun üzerinden kalkıp sahneye attı kendini. Çıkan tok sesle, Cengiz de oraya dönmüştü. Ferman'ı görünce gülümsedi. "Ferman!" dedi el sallarken.
Ferman, kendisini donmuş bir şekilde izleyen Tuğra'dan bakışlarını çekip sesin geldiği yöne baktı. Cengiz Abi'yi görünce önce şaşırdı ardından da gülümseyip sahneden aşağıya indi. "Hoşgeldin abi." dedi yanına gidip.
"Hoşbuldum kardeşim, oğlanlar işe başlamadan önce göreyim dedim nerede çalışacaklarını." Ferman başını salladı yavaşça. Yüzünde gülümsemeyle Cengiz'e bakarken kalbinde hafif bir acı hissetmişti. Tuğra, buraya kendisi için değil Cengiz için gelmişti.
"Ne içersin abi?"
Cengiz "Bir şey içmeyeyim, zaten Tuğra'nın da pek vakti yok. İçim rahat etsin diye göreyim dedim." dediğinde Ferman koluna girdi hızla. "Benim mekanıma gelip hiçbir şey içmeden dönemezsin abi. Tuna, bizim gizli tarifimizden yap koçum." Ardından Cengiz'e döndü. "Alkolsüz mü olsun?"
Cengiz "Alkollü olsun." dediğinde ekledi Ferman. "Alkollü olacak Tuna."
Cengiz ve Ferman konuşurlarken Tuğra, Ferman'ı ilk gördüğü yerde duruyordu hala. Ferman'ın onu fark edişi, göz göze gelmeleri ve ardından sahneden inişi... Hepsini izlemişti, sanki bir daha görmeyecekmiş gibi. Şimdiyse, Cengiz'le olan diyaloğunu seyrediyordu uzaktan.
Cengiz, gizli tarif önüne gelince gözlerini açtı kocaman. Karşısında kocaman bir bardakta sanki patlamaya hazır bir yanardağ vardı. "Tuğra, bunu görmen lazım." dedi heyecanla. İsmini duyan Tuğra, yanlarına doğru ilerledi usul usul. Ferman'ın yüzüne bakmıyordu, bakabileceğini sanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rewrite the stars °bxb
Kısa HikayeTuğra Korhan'ın yirmi yedi yıllık yaşamı, hayattaki tek amacı olan aile şirketini babasından devralmasına hazırlanarak geçti. Amacını gerçekleştirmeye çok az kala, babasının son sürpriziyle hayatının beklediğinden çok daha farklı olacağını asla haya...