1.8

15.5K 452 93
                                    

Resimdeki: İnci Işık

"Sana inanamıyorum. Sen nasıl 10 yıldır beni bir kere bile aramazsın?"

"Bu süre içerisinde senin de beni aramadığını söyleyebilirim."

Bir kez daha sarıldım ona. Burak'ın ardından İtalya'ya taşınmışlardı. Burak ile benim aramda her ne kadar daha sıkı bir bağ olsa da İnci bizim kardeşimizdi. Aramıza daha sonradan katılmış biriydi sadece. Burak kadar değerli biriydi benim için. Ailesi İtalya'da yaşamak istemişti. Burak'ın ölümüne üzülürken bir de ondan kopmuştum. Biz beraber içerdik sarhoş olup geceleri ağlamak için. Benim Burak'ın ölümünün ardından kimse ile konuşmayıp hastalanmam üzerine İnci'nin de evden çıkmadığını öğrenmiştim. Sonra ikimiz gizlice kaçmıştık evden. 1 hafta eve gitmemiş sabahlara kadar ağlamıştık. Kaldığımız yer ise üçümüzün gizli yeriydi. Kullanılmayan eski bir ev vardı. Ama gayet sağlam. Çatısı vardı. Bir koltuk. O koltukta ağlamıştık. Burak'ın kokusu vardı o zaman o koltukta.

"Annemler hâlâ İtalya'da. Biz abimle artık burda yaşayacağız."

"Şu anki mutluluğumu asla tahmin edemezsin."

"Sen bir de bana sor."

Tekrar tekrar sarıldık. Bıraksalar saatlerce sarılabilirdik. Ama annem aşağıya inmişti. Onlarda giderdi hasret. Ardından Emre geldi.

"Emre???? Bu sen misin? Ne kadar büyümüşsün sen?"

"En son 8 yaşındaydım İnci abla."

Kısa bir şekilde Dilan da tanıştırıldı. İnci benim hakkımda hiçbir şey bilmiyordu. Ben de onun hakkında. Sabahlayacağımızı şimdiden hissediyordum. Ama yarın işe gidecektim. Bugün Çisil hanım evde diye işten izinliydim.

İnci bavulları Fatih abiye bırakıp bize geldi. Fatih abi İnci'nin abisi. Sabahın 5'ine kadar konuştuk. Ona bugüne kadar olan her sevgilimi anlattım. Çok olmadığı için hepsi ile neler yaşadığımızı hatırlıyordum.

İnsan yıllarca yüzünü görmeyi bırak, sesini bile duymadığı, mesaj bile almadığı biri ile nasıl samimi olabilir? Ama biz oluyorduk işte. Bu da bizim aramızdaki bağımızdı. Güçlüydü. Ölüm dışında kimse ayıramazdı bizi. Ölüm aldı üçlüden birini. Sadece iki kişi kaldık. Ama hayat devam ediyordu. Bir yanın eksik olarak..

Ona Çınar'ın beni öpmesine kadar her şeyi eksiksiz anlattım. İşimi de anlatmıştım normal olarak. Bu sabah ona karşılık verişimi. Nefessiz bırakan o öpüşmemizi. Her şeyi.
Ve asıl bomba birbirlerimizin mesleklerini bile bilmiyor oluşumuzdu. Aynı anda hangi mesleği yaptığımızı söyleyince şoktan yataktan yuvarlanmıştık.

"İngilizce öğretmeni oldum."

"İngilizce öğretmeni oldum."

"NE SEN DE Mİ?"

"NE SENDE Mİ?"

Yere düştükten sonra hâlâ şok içinde birbirimize bakıyorduk. Ardından evi inleten bir kahkaha patlattık.

Saatin 5'e geldiğini gördüğümde hâlâ uykum yoktu. Yorulsaydım yarın tüm gün uykulu olurdum. Ama gün içerisinde izinli olduğundan ve sadece saatlerce konuştuğum için yorulmamıştım. Yarın uyuklamayacağımı biliyordum bu yüzden. İnci da henüz uykulu gözükmüyordu.

"İnci."

"Beril."

"Önce sen."

"Önce sen."

Aynı anda konuşma gibi bir büyü vardı üstümüzde.
Ama ikimizin de ne diyeceği belliydi o an. Gülümsedik birbirimize acıyla.

Ardından yataktan inip merdivenlerden yöneldik. Ses çıkarmadan indik. Sonra salona geçtik. Dilan'ı uyandırmamaya özen göstererek balkona çıktık. Balkondaki sandalyelere karşılıklı oturduk. Kolumuzdaki saatlere baktık sonra. Aynı anda fısıldadık aklımızdaki kelimeleri.

Kardeşimin BakıcısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin