Tanıdık Koku

1.1K 100 5
                                    

BORA

Ne demekti bu? Torunu demekle Gece’yi mi kastediyordu. Kimdi bu adamlar? Kafamda böyle sorular dolanırken sahilde yürüyordum. Gördüklerimin, duyduklarımın gerçek olmayabilirdi. Daha önce olmuştu. Uyuşturucu kullandıktan sonra halüsinasyonlar görmüştüm. Ama bu sefer fazla kullanmamıştım. Hatta benim gibi biri için hiç kullanmadım da sayılabilirdi. Bunlar gerçek olmamakla birlikte gerçek olma payı da var. Ve eğer gerçekse, Gece’ye bir zarar gelebilir. Ne olursa olsun bunu araştırmalıydım ve Gece’ye zarar gelmesini engellemeliydim. Kimse benim sevdiğim kıza zarar veremezdi.

GECE

Bora gittikten sonra mutfağı toplamıştım. Yaptığına hala bir anlam veremiyordum. Sabahtan akşama kadar bu hareketinin nedenini soruyordum kendime ama elde ettiğim sonuç bir hiçti ve ben bu hiçlikte kayboluyordum.

***

Sabah alarmın sesiyle uyandım. Ne vardı yani biraz daha uyusaydım. Yatağımdan zar zor kalkıp duş aldım. Saçımı düzleştirdim. Ben yaklaşık 4 yıldır saçımı düzleştirmeden sokağa çıkmam. Yani insanlar benim saçımı doğal haliyle görmeyeli çok oldu. Ama bende haklıyım yani sizin de saçınız benim ki gibi dalgalı ve aşırı kabarık olsa siz de böyle yapardınız. Sonunda saçımı yaptım ve gardırobumu açıp okul formalarımı çıkardım. Eteğim ve gömleğim jilet gibiydi. Giymeye kıyamıyordum ama giymek zorundaydım. Çünkü geç kalıyordum. Sonunda çantamla birlikte kendimi zar zor aşağı atmıştım. Babaannem hala kız kardeşindeydi ve bir hafta daha orada kalacaktı. Ev sessizdi. Mutfağa gidip buzdolabını açtım. Birkaç bir şey çıkarıp tezgahın üzerine koydum. Ayakta bir şeyler atıştırdım. Aslında sabah, sabah pek iştahım olmazdı ama derste karnımın guruldamasını istemiyordum. Kahvaltımı yaptıktan sonra etrafı toparlayıp evden çıktım. Taksiye binip okula gittim. Bugün hava bulutluydu. Her an yağmur yağabilirdi. Ben bunları düşünerek binadan içeri girerken arkadan gelen araba sesi ile arkamı döndüm. Bora gelmişti. Hemen önüme dönüp yürümeye devam ettim. O gün hiçbir şey olmamışken kapıyı çarpıp gitmişti. Ona karşı soğuk davranacaktım. O zaman eşek değil ya hatasını anlardı. Tabi umrundaysam.

Sınıfa girip Ceyda ve Serkan’a selam verdim ve yerime oturdum. Beş dakika sonra da Bora geldi. İç sesim devreye girip sen dakikalarımı saydın? Diyordu. Ona aldırış etmeden önüme döndüm. Ama ara sıra ona bakmadan da edemiyordum. Her zamanki gibi sıranın üzerine yatıyordu. Hala elinde benim sardığım sargı bezi vardı. Gülümsememe engel olamadım. Ama sonradan kendime kızdım. Ona soğuk davranmalıydım.

Sınıfa hoca girdi. Herkes ayağı kalktı. Pardon, Bora hariç herkes ayağı kalktı. Hoca bir iki saniye Bora’ya baktıysa da bir şey demedi. Daha doğrusu diyemedi. Sonuçta okul Bora’nındı. Ona bir şey derse Bora onu kesin okuldan attırırdı. Bora’da bu manyaklık potansiyeli vardı.

Dersler sıkıcı geçiyordu. Bora’ya bakmamak için dersi dinliyordum.

Sonunda öğle tenefüsü olmuştu. Ceyda ve Serkan’la kantine inmiştik. Kantin her zamanki gibi kalabalık değildi. Yemeklerimizi yerken Ceyda ve Serkan’a babaannemin durumunu anlattım. Tabi bu anlattıklarımın içinden Bora’yı çıkarmıştım. Şu anda yapacağım en son şey Bora hakkında konuşmaktı. Ceyda anlattığım olaydan dolayı şaşkındı. Bu benim için bir avantajdı. Bu sayede bir şeyler sakladığımı anlamamıştı. İkisi de geçmiş olsunlarını dilediler.

“Gece istersen yanında kalabilirim” dedi Ceyda.

“Hayır. Gerek yok” dedim.

“Sen bilirsin. Ama bak bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka ara.”

“Tamam.”

Anlattıklarımdan dolayı hepimizin suratı asılmıştı. Bir süre sessiz kalmıştık. Sessizliği bozan Serkan oldu.

“Tamam asmayın suratınızı. Size asık surat hiç de yakışmıyor. Bakın ne diyeceğim, bu akşam dışarı çıkalım. Gezelim olmaz mı? Eğlenmiş oluruz. Bu sayede de asık suratlarınız düzelir” dedi Serkan.

Ceyda ile bir birimize kısa bir süre baktık. İkimizde hayır diyecekken Serkan cevabımızı anlamış olacak ki, her kızın aklını başından alabilecek o cümleyi söyledi.

“Hadi ama kızlar alışveriş diyorum” dedi.

Ceyda ile aynı anda olur diye bağırdık. Serkan sırıtıp,

“Kız milleti işte” dedi.

Öğleden sonraki derslerde bitmişti. Serkan ve Ceyda’yla akşam saat 19.30’da AVM’nin önünde buluşmaya karar verdik. Sonradan onlar otobüs durağına doğru ilerlerken bende taksiye binip eve gittim. Eve girer girmez direk odama geçip yatağa kendimi attım. Uyuyacaktım. Sonuçta ders çalışacak halim yoktu. Ben sınavdan sınava ders çalışanlardandım.

Uyandığımda saat 18.05 di. Hemen yataktan kalkıp duş aldım. Saçımı da düzleştirip gardırobun önüne geçtim. Gardırobu açıp içinden yırtık buz mavisi bir pantolon ve beyaz yarım kol tişört çıkardım. Onları giydikten sonra siyah zımbalı ayakkabılarımı da giydim ve çantamı alıp evden çıktım. Sözleştiğimiz saatte hepimiz AVM’nin önündeydik. AVM’den içeri girdik ve bütün mağazaları altını üstüne getirdik. Girmediğimiz mağaza kalmadı. Ceyda ile ben halimizden şikayetçi değildik. Ama Serkan için aynısı söylenemezdi. Kendi kendine söyleniyordu. Arada sırada da aklına küfrediyordu. Böyle bir şey niye teklif ettiği için. İçimden ee canım kendin kaşındın diye geçirdim.

Sonunda alışveriş merkezinden çıktık. Ceyda o kadar çok şey almıştı ki, tabiî ki de hepsini Serkan’a taşıtıyordu. Bense onun aksine elimde beş altı tane torba vardı. Tamam az değildi ama Ceyda’ya göre azdı.

Onlarla vedalaştıktan sonra eve doğru yürümeye başladım. Canım taksiye binmek istemiyordu. Yürümeyi seviyordum. Hava kararmıştı. Saat 22.45’di. Eylül ayının sonlarıydı. Bu yüzden hafif rüzgar vardı. Üşümüştüm. Caddeden gittiğim yol uzun olduğu için ara sokağa girdim. Oradan eve daha kısa zamanda ulaşırdım. Sokak aşırı derecede sessizdi. Bu benim ürkmeme sebep olmuştu. Adımlarımı hızlandırdım. Birden bir araba hızla bana doğru ilerliyordu. Tam önümde durdu. Arabadan iki tane adam indi ve üzerime doğru gelmeye başladı. Bir iki adım geriye gittim. Ama adamlar hala üzerime doğru geliyordu. Elimdeki poşetleri yere atarcasına bıraktım ve arkamı dönüp koşmaya başladım. Onlarda peşimden geliyordu. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece koşuyordum. Köşeyi döndükten sonra anladım ki çıkmaz sokağa girmiştim. Önümde neredeyse dört metrelik duvar vardı. Etraf çöp doluydu. Bağırsam, çığlık atsam hiç kimse beni duymazdı. Arkamdan gelen ayak sesleri vardı. Kanım kurumuş gibiydi. Hareket edemiyordum. Arkam dönüktü. Bana doğru yaklaşan ayak sesleriyle birlikte gözümden yaşlar akmaya başladı. Sonum gelmişti. Kaçacak hiçbir yerim yoktu. Ama sonradan etrafı tanıdık bir koku sardı. Vanilya kokusu. Sırtımda hissettiğim ceketle şaşkınlıktan kaşlarımı çattım ve huzur verici sesi duydum.

“Başına bela açmaktan ne zaman vazgeçeceksin bücür”

Önümü döndüğümde ağzımdan tek bir kelime çıktı.

Bora”

Vote ve yorum yaparsanız sevinirim. Öptüm by...

Temiz Kalan Tek SayfaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin