Multimedya da Heves Akanay.
Merhabalar yeni kitabımla. Aslında uzun zamandır üzerine çalıştıştığım bir kitap. Okuduğunuza değecektir.
Karakterlerimize alıştıkça çok seveceksiniz. Favori karakteriniz birden fazla olursa şaşırmam. İlk bölümler kısa çünkü girince alışın istedim :D
Karamsar olsada karanlık değil kimse. Hem onların hayatlarında olun, hem onlarla sevin hemde onlarla gülün.
Kitaba başlama tarihinizi yorum olarak bırakabilirsiniz.
İyi okumalar
*
»Katil değil maktul.«
~
Karanlığı bükebiliyorsanız güçlüsünüzdür derler. Ha eğerki karanlık sizi bükebiliyor, içine kolayca dahil ediyorsa savaşcısınız demektir. Ama güçsüz bir savaşcı. Güçsüz savaşcıların yerleri bellidir, ama o güçsüz değildi. Heves, kesinlikle güçsüz değildi. Burdaki herhangi biri olabilirdi belki yanlış bir karar almasaydı, ama o özeldi.
Hayatın acımasızca yön verdiği insanların toplandığı bir hapishaneydi Greenpoll hapishanesi.
Berlindeydi. Hitler tarzı yapılmış kalın duvarları, o kalın duvarlar içinde yaşayan göçmen, evsiz ve suçlular vardı. Çoğu deliydi yada delirme noktasındalardı.
İlk adım atıldığında önce bütün delice sesler kesiliyordu. Soğuk bir sessizlik kaplıyordu her yeri.
Sert zemin üşümüşcesine tir tir titrerken sesleri duyanlar kalkıp parmaklıkların önüne dikilmeye başladılar. Bu kez kimin için gelindiğini herkes merak ediyor,kendi hücreleri geçildiğinde ise derince bir nefes alıyorlardı. Çelik gibi sert yüz hatları ve iri cüssesiyle onlara bakan mahkumlara derin bir korku salan baş gardiyan en önde yürümeye devam etti. Kimseden çıt çıkmıyor infaz edilecek suçluyu merakla bekliyordu hepsi. Buraya o sadece suçlu seçmeye gelirdi.
Sol yanağında kocaman bir çizik olan gardiyan herkese tek tek baktı. Kimse onun yüzündeki yaranın nasıl olduğunu bilmiyor sormaya da cesaret edemiyordu. Birçok kişinin birçok teorisi vardı. Kimi kaçmaya çalışan bir suçlunun yaptığını, kimi ise sayısız girdiği kavgada olduğunu söylüyordu. Aslında olay bu kadar çetrefilli kesinlikle değildi. Bunu kendisi yapmıştı.
En sondaki hücreye gelince durdu ve elinde salladığı sayısız anahtarlardan birini kapının deliğine soktu. Aslında anahtar sayısını da saymaya gerek yoktu. Mahkumlar kadar hücre,hücreler kadar da anahtar vardı ve anahtarlar sadece onda olurdu, hangi kapıyı hangi anahtarın açacağını teredütsüz bilirdi. Tekerürsüz tekrar eden birkaç kuraldan sadece bir tanesiydi bu. Diğer bir kural ise kimseye acımamaktı. Kendine bile.
Kapı hafifçe açılınca mahkum hareket etmeden yatmaya devam etti. Onun için kimin niye geldiği önemini yitireli çok olmuştu. "Kalk!" Yavaş yavaş başlayan fısıltıları bir bıçak gibi kesti gardiyanın sesi. Bu az sonra başlayacak olan büyük gürütünün habercisiydi. Mahkum hareket etmeyince sinirle güldü gardiyan ve kaldırdığı sağ ayağını sertçe karın boşluğuna indirdi. Demir uçlu botların çok şiddetli darbesi ile geriye doğru sürüklendi mahkumun uzun ince bedeni. "Sana kalk dedim!" Ona sinirle bakan adama alayla gülüp yavaşca başını kaldırdı. Nefes almasını zorlayan karnındaki acı umrunda bile değildi. "Çık!"
"Burda döversiniz sanmıştım." Bu kez alayla bakma sırası gardiyandaydı. Burdaki herkesten nefret ediyor ama bu kıza karşı ayrı bir nefret besliyordu. Bunun nedeni ise bütün suçlulardan -kendinden bile- güçlü olduğunu biliyor olmasıydı. Bu güç fizilsel değil mentalite olaraktı. "Seni şanslı pislik," Genç kızı tuttu ve sertçe ayağa kaldırdı "Kurtuluyorsun buradan." Heves ise duydukları karşında alayla kahkaha attı. "Şakan komikti."
"Şaka filan değil!" Hücrenin dışına doğru itekledi onu, serti. Sert ve acımasız. "Burda kimse gülmez." Genç kız bunu çok iyi biliyordu. Burdaki insanların ruhunu emmişlerdi. "Alın şunu!" İki polis kafasını salladı ve genç kızın kollarına girdiler. Sonra zaten etrafta kocaman bir kargaşa başladı. Herkes eline aldığı şeyle parmaklıklara vuruyor, anlaşılmayan şeyler söylüyorlardı. Aslında çok net anlaşılan cümlelerde vardı.
"Sonunda gidiyor." Burda pek sevilmezdi zaten. Çoğu kişiyle kavga etmişliği vardı.
"Hoşcakal sürtük!"
"Tekrar buraya dönecek!"
"Çıkınca ara bebeğim!" Son duyduğu cümleyle sırıttı genç kız ve sol taraftaki ikinci hücreden ona bakan cocuğa döndü, "Anneni ararım!" Islahhanenin yarısı gülüp yarı ooo'larken orta parmağını kaldırmayıda ihmal etmedi. Sonunda uzunca koridor bitince seslerde kesildi. "Gelişin gibi gidişinde olaylı oldu." Yarım ağız gülümsedi ve yanındaki robottan farkı olmayan insanlara bir bakış attıp gardiyana döndü. "Beni bilirsin," Ağzından bir 'cık' sesi çıkarttı. "Severim olaylı şeyleri." Karşındaki adamın gerildiği görünce sırıttı. Lafı yerine çok güzel ulaşmıştı. Buraya ilk geldiğinde onu sağlam bir şekilde dövmüştü. Hatta gardiyan iki ay boyunca Islahevine adımını bile atmamıştı. Genç kız üzülmüştü haliyle. Onu yara bere içinde görmek için herşeyini verirdi.
Ortamın gerginliğini anlayan polislerden biri ise boğazını temizleyip elektrikli havayı dağıttı. O Almandı ve burdaki herkes gibi çok Türkçe bilmiyordu. Bu yüzden mahkumlardan hiçbiri onun sesini duymayı bırak konuştuğunu bile görmemişti.
Genç kız sertçe kolunu çekip ilerideki demir kapıya doğru ilerledi. Artık özgürdü. Cezası bitmişti ve burda daha fazla kalmayacaktı. Muhtemelen onu almaya birileri gelmişti. Babasının köpeklerinden herhangi biri olmalıydı. O ve onun para kokan çevresi, ah.
Karanlık odayı gerisinde bırakıp polislerin kaldığı yere gelince yüzünü buruşturdu. Gerisinde bıraktığı yer ter ve toz kokuyordu. Şimdiki geldiği yer ise temiz olmayı geçtin güneş bile alıyordu. Gerçi memurlarla kendilerini bir tutacak değillerdiya. Onlar suçluydu. Bahanesi olmayan azılı birer suçlu.
Genç kız arkadan onu sertçe yönledirmeleri ile düşüncelerinden çıktı ve kendine sakin olması gerektiğini hatırlattı. Ona dokunulmasından nefret ediyorsada yine de ses çıkartmadı. Sertçe dişlerini sıktı ve az sonra çıkıp gideceği camdan kapıya baktı. Evet evet az sonra ordan çıkıp gideceğini herşeyin biteceğini düşünüyordu. Ama herşey o kapıdan çıkmasıyla başlayacaktı, bilmiyordu.
Hevesten bahsedilecek olursa her insan gibi yanlış yapma olasılığı çok yüksekti. Ama onun hatalarının geri dönüşü asla olmazdı. Fazla acımasız olabiliyordu bir hataya adım attığında ve bazı acımasızlıkları ona pahalıya patlamıştı. Düşünmeden hareket ediyordu sonra düşündüğünde ise bam! Sonda buluyordu kendini. İtile itile sokulduğu karanlık yolun sonu.
Nihayet polisler ve gardiyan durduğunda oda durdu ve karşıdaki deri koltukta oturan kişiye baktı. Biranda beynindeki duvarlar sarsılırken yanlış görüp görmediğini düşündü. Titreyen elleri yavaşca yumruk oldu, karmaşık ruhu hırsla ayaklandı hesap sormak için. Var olan bütün duyguları saçlarına tel tel dağılmış Heves'i titretmişti. Parmak uçlarına kadar gerildi ve tekrar tekrar gözlerini kapattıp açtı. Yıllar sonra gördüğü o çökmüş yüz uyuşturmuştu bedenini. Geçmiş ateşten bir ok gibi vücuduna saplanırken yandığını hissetti. Cayır cayır yandığını.
Deri koltuk yavaşca gıcırdadı, karşısındaki kişi ayağa kalktı. Zayıf bedeni yüzü, elleri, kolları bembeyazdı. Bunun aksine tersi olarak giydiği siyah takım elbise jilet gibi ütülenmişti. Genç kıza doğru bir adım attı. Yorgun çehresindeki dudakları hafifce titredi ve aralandı.
"Merhaba Heves."
Kesinlikle herşey daha yeni başlıyordu.
~
İlk bölümle merhabalar. Klasik kötü kız kitaplarından değil kitabımız. Hepimizin kitabı olur inşallah. Lütfen ilk bölümlerle klasikleştirip bırakmayın.
Bölümler düzenli olarak yüklenecek.
Teşekkürler şimdiden vote ve yorumlar için.
Kaydırın ve gülümseyin✔
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Avcıları| SINIRSIZLAR
De Todo° "Bir gün eğer ölürsem," Kalbinin huzurla dolduğunu hissetti Uzay. Aslında kolay olan şey ölümdü. Zor olan şey ise sevgiydi. Bu yüzden sevgi için ölmeye hazırdı. "Bu senin elinden olacak." "Bir gün eğer yaşarsam," dedi Heves yüzünü yüzüne yaklaştır...