Sığınak

259 26 2
                                    

Bir gün bilge bir adam durmuş ve yere bakmış. Sonra "teşekkür ederim" demiş. "Ne zaman düşsem, beni tutmak için hep orada oluyorsun."


Para: 200 gümüş

Silahlar: Ahşap Yay + Kısaltılmış Demir Kılıç

 Yüzünde hissettiği ıslaklıkla uyandı Tulkas. Çevresindeki herşey grileşmişti. Yağmur başlamıştı ve hava serinlemişti. Yazlık kıyafetleriyle üşümeye başlayan Tulkas hemen ısınması gerektiğini anladı. Kalkıp etrafına baktı. Dağın ilerisindeki tarlalar bölgesinde işe yarar bir şey göremiyordu. Fakat dağa doğru yukarı yönde büyük kayalar vardı. Belki birinin altına girebilirse yağmurdan korunabilirdi. Tulkas o yönde hareket ederken, yağmur hızlandı.

 Kayaların yanına geldiğinde Tulkas, 2 büyük kayanın arasında dağın içerisine doğru giden bir boşluk fark etti. Bu bir insanın girebileceği büyüklükte bir mağaraydı. Tulkas hemen içeri yöneldi. Mağara derin sayılırdı. Soğuk havadan korunmak için ilerledi. Mağaranın uzunluğu nereden baksan bi 50 metre vardı. En uca gelince yere oturdu. Hala yorgundu. Bu sırada mağaranın girişinde, yerdeki çakıl taşlarının hareketinden çıkan sesler duyuldu.

Tulkas hemen kalkıp kılıcını eline aldı. Normal kılıçlar 15-20 kilogram iken Tulkasın zayıflığı nedeniyle köy demircisi ona 10 kilogramlık yapmıştı. Biraz daha küçüktü anlayacağınız. Ayrıca bu kılıçlar demirden yapıldığı için ağırdı. Çelik kılıçlar kadar keskin ve sağlam değildi, gerçi Tulkas hafifliğiyle bilinen elf çeliğini yeğlerdi. Belki de iyileştirme büyüsü yerine Yıkım büyüleri öğrenmeliydi. Tulkasın rahipliğe pek ilgisi yoktu.

Tulkas seslerin kendisine yaklaşmasını sessizlikle bekledi. Mağara girişinde sivri burunlu, bir köpek büyüklüğünde gri kürklü kurtlar belirdi. İyi beslenmiş görünmüyorlardı. Yer yer tüyleri dökülmüş, bacakları incelmişti.Ama bu Tulkasın başının belada olmadığı anlamına gelmiyordu. Bu en az 4 üyeli bir kurt sürüsüydü. Onlar da yağmurdan sığınmak için burayı, Tulkasdan daha sık bir şekilde kullanıyor olmalıydılar.

 Kurtlar, Tulkası fark etti. Hırlamaya başladılar. İçlerinden biri yaklaştı. Tulkas ise geriye gidemeyeceği için onların üstüne gitmeye karar verdi. Belki korkup kaçarlardı. Kurtlar ise temkinliydi. Dişlerini gösteriyorlardı. Tulkasın sabrı taşma noktasına geldi. Önce ejder, sonra kurtlar öyle mi? İnsan etinden bir parça isteyen her yaratık bela diyarlarının dibini boylayabilirdi.

 Kurtlar üzerine yürüyen bu gençten biraz ürktüler. 1 tanesi geri adım atarken 1 i dondu kaldı. Kalan ikisi ise aynı anda Tulkasın üzerine atladılar. Tulkas havaya sıçrayan kurtlardan birinin ağzının ortasına kılıcın keskin yüzünü çarptı. Fakat aynı anda 2 kurda birden saldıramazdı. Ölümcül darbe yiyen kurt düşerken diğeri Tulkasın baldırına dişlerini geçirdi. 

 Tulkas adrenalinin verdiği etkiyle acıya yenilmedi ve kendisini ısıran kurdun başını gövdesinden ayıran kılıç darbesini vurdu. Sonra hiç düşünmeden omzundaki yayı aldı, oku yerleştirdiği gibi çekti ve doğru düzgün nişan almadan yerinde donmuş olan kurda fırlattı. Mesafe düşük olduğu için fazla nişan almasına gerek yoktu. Ok kurdun arka bacağına isabet etti ve fazla derine girmedi. Tabii Tulkasın yayı ve oku elf metalinden yapılmış olsaydı durum çok başka olabilirdi. Yara alan kurt, geri adım atan kurtla beraber koşarak terk-i mekan ettiler.

 Tulkas acıyla yere oturdu. Kurdun ısırığı, dişlerinin deldiği yerlerden kanıyordu. Elbisesinden bir parça kopartarak kanama durana kadar yaraya bastırdı. Fakat bu yeterli değildi. Nasıl yapılacağını bilen biri ilgilenmediği sürece bu yaralar mikrop kapacaktı. Az önce vaz geçtiği iyileştirme büyüsü şimdi hiç fena olmazdı.

DreadraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin