Meridianın Tapınağı

103 18 0
                                    


Büyü Rezervi: 21 saniye

Bilinen Büyüler: İyileştirme(1) + Alev Rüzgarı(1) + Alev Topu(40) + Korku(1) + Cam Ward(1)

Para: 20 gümüş

Silahlar: Ahşap Yay + Oyan Kılıcı

Envanter: Meridianın Küresi +Binek Atı + 4 mavi kristal

Ulva: Çelik Kılıç + Çelik Donatılı Kalkan + Mithril Tişört + Binek Atı


  Tulkas, gri renkli tapınağa doğru çıkıyordu dağın yamacını. Yukarıda kuleye benzer yapının üzerinde Meridianın heykeli ona sırtını dönmüş, dağa doğru ellerini kaldırmış şekilde duruyordu. Yapının alt tarafında demirden siyah bir kapı vardı. Tulkas kapının önüne kadar geldi. Rehberin dediği gibi kapı kilitliydi ve yerinden oynatılamayacak kadar güçlü görünüyordu. Tulkasın etrafındaki hava yukarı doğru esti. Tulkas, heykelin önüne çıkmaya karar verdi. Heykel dağın tepesine doğru bakıyordu ve onun katından dağ yamacıyla birleşen bir köprü vardı. Tulkas, yapının arkasında köprüye doğru tırmandı. Heykelin önüne geldiğinde terlemişti fakat irtifadan dolayı hava serindi ve sürekli esiyordu. Heybesinden, Meridianın küresini çıkarıp heykelin önüne koydu. Bir kaç adım geri gidip 2.5 metrelik heykelin yüzüne baktı.

  Meridianın küresi beyaz ışıkla parlamaya başladı. Yükselip Heykelin elleri arasına yerleşti. O an Tulkas, ayaklarının altında zemini hissedemedi. Kafasını indirip ayaklarına baktığında tapınağı yüzlerce metre altında gördü. Bir güç onu göğe yükseltiyordu. Birden karşısında güneşi buldu. Daha doğrusu güneş kadar parlaktı fakat bir yıldız kadar soğuktu. Etrafına baktığında yüzlerce dağı görebileceği kadar yüksekte olduğunu anladı.

  "Tulkas! Sonunda gelerek bu göreve layık olduğunu kanıtladın. Şimdi iyi dinle. Ben Meridia! Lanetli bir karanlık tapınağımı ele geçirdi. Vasatın üzerinde bir ölüm büyücüsü, içeriden tapınağımı kilitledi. Fakat bu BENİM tapınağım. Işığımla onun karanlığını deleceğim. Ve sen benim ışığımı kullanarak içeri girip bu karanlığı ve ölüleri tapınağımdan temizleyeceksin. Ölüm büyücüsünü öldüreceksin. Ödülün en içeride seni bekliyor olacak. Ve sen Işığın Şampiyonu olacaksın. Veya olamayacaksın, neyse. Şimdi git Tulkas. Emrin verildi!"

 Meridianın sözleri bitince Tulkas aşağı düşmeye başladı. Aşağı düştükçe her taraf parlıyordu. En sonunda ışıklar onu kör etti. Işıklar yok olunca kendini Demir kapının karşısında buldu. İttiğinde kapı açıldı. Tulkas kılıcını çekti ve içeri girdi. Meridia emrettiği için değil kendi çıkarları için buradaydı. Tabii bu tanrılar fanilerin çıkarlarını kullanmakta ustaydılar.

 Tulkas içeri girdiğinde onu 2 adet iskelet karşıladı. Tulkas oyan kılıcıyla ikisini de dağıttı. Demir kılıcın aksine, oyan kılıcının çarptığı kemikler kesilerek, kırılmadan 2ye ayrılıyordu. İleriki odada Tulkas bir mekanizmaya denk geldi. Görülmeyen bir kaynaktan ışık demeti mekanizmaya doğru geliyor fakat oradaki bir küreye tam denk gelmiyordu. Tulkas küreyi yerine oturtarak ışık almasını sağladı. Bunu yaptığı anda ilerideki bir kapı açıldı. İçinden 2 adet ölü çıktı. Siyah kılıçları vardı. İskelet değillerdi.

 Biri önden gelerek kılıcını Tulkasa doğru savurdu ama ıskaladı. Kılıcın ağırlığından hemen toplanamayan cesedin göğsü Tulkasın kılıcı tarafından delindi. Arkasından diğer ölü yetişti ve başının üzerine kaldırdığı kılıcı Tulkasın kafasına doğru indirdi. Tulkas ölünün göğsündeki kılıcını çektiği gibi kafası üzerine doğru savurdu. Çarpışan 2 kılıç, ölünün Tulkasın kafasını 2ye bölmesini engellemişti. Ölünün kılıcı yana savrulurken omuzundan yediği büyülü hançerle yere yığıldı. O sırada Tulkas, karnında bir acı hissetti. Bu sırada cesetten cebindeki kristale bir enerji akışı oldu. Baktığında siyah bir okun karnından içeri girdiğini gördü. Etrafında saklanmış bir okcu olmalıydı. Hemen sütunlardan birini siper aldı. Odanın ilerisinde ayak sesleri duydu. Kemikten ayak sesi. Tulkas kılıcını siperinden dışarı çıkardı. O anda kılıcına siyah ok çarptı. İskelet yeni okunu yerleştirip çekemeden ona ulaşmalıydı. Yerinden fırlayarak ona koştu. Fakat karnına saplı okun acısı onu yere yapıştırdı. Kafasını kaldırdığında iskeletin oku yayına takmış, çekmeye başladığını gördü. Sol elini kaldırarak cam kalkanını düşündü. İskeletin görüntüsü dalgalandı ve mavileşti. Sonra iskelet parçalandı. Tulkas, büyüsel kalkanına çarpan okun kalkanı parçaladığını anladı. Ok kalkanı geçip eline çarpmıştı ama saplanmadı. Tulkas, karanlığın içinde parlayan mumu düşündü. Böylece elinden fırlayan alevler iskelete fışkırdı. Iskeletin yay ipi alevlerle koptu. Artık silahsız sayılırdı. Kol kemikleri de karardı. Fakat düşmedi. 

 Tulkas, iyileştirme büyüsü başlatarak karnındaki ağrıyı uyuşturdu. Hızla ayağa kalkıp, en yakın silaha yönelmiş olan iskeleti parçaladı. Daha sonra karnına saplı oku, bir yandan ağrı kesici iyileştirmeyi uygulayarak çıkardı. Büyüye rağmen karnına sanki elektrik çarptı.  Kanamayı durduracak kadar büyü kullandığında geriye 10 saniyelik rezervi ancak kalmıştı.

DreadraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin