Büyü Rezervi: 16 saniye
Para: 235 gümüş
Silahlar: Ahşap Yay + Kısaltılmış Demir Kılıç
Envanter: Meridianın Küresi + Gümüşümsü Cevher +Binek Atı
Bilinen Büyüler: İyileştirme(1) + Alev Rüzgarı(1) + Alev Topu(40) + Korku(1) + Cam Ward(1)
Ulva: Çelik Kılıç + Çelik Donatılı Kalkan + Mithril Tişört + Binek Atı
"Ah siz gençler, böyle yanyana uyumanın günah olduğunu bilmiyor musunuz?"
Tulkas elfin sesiyle uyandı. Elf çatılmış kaşlarıyla onlara bakıyordu. Elf bir tartışmanın önüne geçmek için sözlerine devam etti.
"Neyse bunu gençliğinize veriyorum. Kahvaltınızı hazırladım haydi uyanın Ulva hanım." Diyerek içeri gitti. Tulkas refleksel olarak teşekkür edecekti. Fakat onlara böyle karışan bu adama teşekkür etmedi.
Kalkıp beraber kahvaltı ettiler. Kahvaltıda bilmedikleri mantarlar, nehir balığı gibi egzotik yiyecekler vardı. Tulkas "Akatosha emanet yaşıyoruz" diyerek riski kabul etti ve yedi bilmediği mantarları.
Tulkas: "Müsadenizle kahvaltıdan sonra yola koyulacağız."
Elfin sesinden bunu hiç istemediği belli oldu. "Ah lütfen biraz daha kalın, küçük bi konuda yardımınıza ihtiyacım var beyefendi. Bana bu küçük iyiliği çok görmezsiniz değil mi?"
Tulkas: "Nedir?" Görünüşte onlara yardım eden bu adamı direk red edemezdi. Adı neydi bu arada elfin? Ancano.
Elf: "Siz insanlar bir elften daha yüksek fiziksel güce sahipsiniz. Kışa hazırlanıyorum ve kestiğim ağaçları evin yanına taşımam lazım fakat benim tek başıma yapabilmem için fazla ağırlar. Bir kaç tanesini taşımama yardımcı olursanız size gümüş bile veririm."
Tulkas: "Peki. Siz bize o kadar yardımcı oldunuz. Bunu geri çeviremem." dedi istemeyerek. Fakat işleri bitince saat kaç olursa olsun gitmeyi planladı.
Tulkas ve Ancano kahvaltıdan sonra ormana girdiler. Beraber kütükleri eve taşıdılar. Sonra Elf tuvalet bahanesiyle eve gitti ve Tulkasa beklemesini söyledi. Tulkas bu sırada çadırı toplamak için kamp yaptıkları alana yöneldi. Alana vardığında onu şaşırtıcı bir manzara bekliyordu.
Dün gece öldürdükleri 20 kadar kurdun cesedi ortadan kaybolmuştu. Cesetleri kuşlar ve diğer leşciller yemiş olabilirdi. Ama kesinlikle iz bırakırlardı. Fakat ne bi kemik ne de kan izi kalmıştı. Bu tek bir manaya gelirdi. Birileri bu kurtları Hircine'in gezegeninden çağırmıştı. Bu kurtların neden tek tek geldiğini de açıklıyordu. Çağırıcılar 1 den fazla çağırıyı kontrol edemezdi. Ayrıca 20 adet kurdu çağırmak da neydi? Çılgın bir büyü rezervi gerektirirdi. Tulkas 1 yıl çalışarak ancak 1 kurtluk rezerve ulaşılabileceğini duymuştu. Bunu kim yaptıysa en az 20 yıllık büyücülük geçmişi vardı ve inanılmaz güçlü olmalıydı. Ve rezervini yenilemiştir.
Tulkasın içini bir korku kapladı ve koşarak ağaç taşıdıkları alana geldi. Uzun zaman geçmesine rağmen elf dönmemişti. Tulkas eve koştu. İçeri girdiğinde Ulva ve Ancanonun mutfakta olduğunu gördü. Ulva ancanoya arkasını dönmüş kahvaltıdan kalma bulaşıkları yıkıyordu. Ancano ise Ulvanın arkasında ona bir şeyler anlatıyor gibiydi. Tulkas onlara doğru yaklaştı. Onu duyan ikisi Tulkasa döndüler.
Ulva: "Nerede kaldın? İşin bittiyse gidiyoruz. Bitmediyse de gideceğiz. Gümüşleri boşver."
Ancanonun sesi değişti. "Hayır." Gözlerinde mor bir parıltı belirdi. Elini havaya kaldırdı. Elinde mor, dumandan bir küre vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dreadra
FantasyEğer boyun eğersen, Ödülün Büyük olacak. Ben Belaların Prensi Clavicus Vile!