1.6

10.1K 715 433
                                    


Tabağımdaki yeşil zeytinlerden birini alıp ağzıma attım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Tabağımdaki yeşil zeytinlerden birini alıp ağzıma attım. Jisoo'yla uyandıktan sonra herkes gibi yemekhaneye gelip kahvaltı ediyorduk. 

"Vokal yarışmasının ödülünü gördün mü?"

Jisoo'nun ağzı şaşkınlıkla aralanmış elinde tuttuğu telefona bakıyordu.
"Oha! ben bu parayla neler yaparım."

"Ha?" dedim. Oturduğu sandalyesini biraz yaklaştırıp masaya doğru eğildi.
Telefonunu benim göreceğim şekilde yakınlaştırdı. "Baksana, yarışmayı kazanana oldukça yüklü miktarda para ve tatil çeki veriyorlar."

Gösterdiği yazıyı okuduğumda dediği gibi gerçekten oldukça yüksek değerde bir ödüldü.

Yanımdaki sandalye çekildiğinde Jisoo'yla bakışlarımızı o tarafa çevirdik.

"Selam kızlar,Oturabilir miyim?"

Lisa gülümseyerek sorarcasına bize baktığında "Tabi,Oturabilirsin." dedim.

Elinde tuttuğu yemek tabağını masaya koyup sandalyeye oturdu. "Bu kim Rose?"

Jisoo yabancı bakışlarını Lisa'nın üzerinde gezdirdi. Lisa elini uzatıp "Merhaba,Lisa ben." dedi.

Sesindeki sevimlilik insana pozitif enerji veriyordu. Jisoo'da bunu hissetmiş olacak ki gülümseyerek elini tuttu. "Jisoo."

"Tanıştığıma memnun oldum."

"Ben de" dedi Jisoo.

Önümdeki tabakla ilgilenmeye devam ettim. Aklıma dün Jimin'le merdiven basamağında konuştuğumuz konu geldi. Bana dünkü olanlar hakkında sorular sormuştu. Ayrıca o videonun iki gün sonra ortaya çıkması onu şüphelendirmişti.

Planlanmış bir olay olduğunu  benim aynı fikirde olup olmadığımı sormuştu.

Bense bunun benim yararıma olduğunu, kimin videoyu yayınladığı hakkında bir fikrim olmadığını söylemiştim.

"Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun Rose?"

Daldığım yerden bakışlarımı  çektim.
"Efendim? Hangi konu?"

Jisoo göz devirdi. "Ohoo boşver sen bunu. Bu aralar sadece bedenen yanımızda." Lisa Jisoonun dediğine güldü.

"Ne alakası var be!" Jisoonun omzuna vurdum. "Ne! Öyle ama yalan mı?"
dedi. Gözlerimi devirip yerimden doğruldum.

"Ben doydum. Bir çay alıyım çıkalım. Zaten zile az kaldı." dedim. Jisoo oflayıp geriye doğru yaslanıp esnedi. "Bir an önce yaz tatiline girmek istiyorum." dedi.

Ters bir bakış atıp Lisa'ya döndüm.
"Bir şey istiyor musun?" dedim.
"Yok teşekkür ederim." dedi.

Kafamı sallayıp masaların arasından geçtim. Geçen kantinde gördüğüm dörtlü grup yine aynı masaya oturmuştu. Ama bir sandalyenin boş olduğunu farkettim. Jungkook yoktu.

Jiminle göz göze geldiğimizde başımla selam verdim. Oda karşılık verip tekrar arkadaşlarına döndü. Kantindeki abladan bir çay istedim. Elimdeki çayla tekrar masaya dönmek için yavaşça ilerlemeye başladım. O sırada koca yemekhanede herkes kahkaha atmaya başladığında neye güldüklerini görmek için eğdiğim bakışlarımı kaldırdım.

Yemekhanenin kapısının önünde öylece dikilen Tae'yi gördüğümde gözlerim irileşti.

Tae...beyaz donuyla kapının önünde öylece dikiliyordu. Üzerinde okulun gömleği vardı. Ama altı...altı neden yoktu?

Gözlerini ovuşturup hiçbir şey olmamış gibi kantinde bizim masaya sersem adımlarla ilerlemeye başladığında uykusundan yeni uyandığını anladım.

Herkes ona gülüyordu. Ama o altını unuttuğunun farkında değildi. Bende kendimi tutamayıp kahkahayı patlattım. Jisoo yerlere yatmış gülüyordu. Güldüğümden elim titriyordu ve ağzına kadar dolu olan karton bardak her an düşecek gibiydi.

Ama ben kendimi susturamıyordum.
Bir kere gülme krizine girdim mi yarım saat boyunca gülmeye devam ediyordum. Yanaklarım gülmekten ağrımaya başlamıştı.

Yemekhaneden içeri Jungkook girdi.
Üzerine geçirdiği ince beyaz tişörtü ve gri eşofmanıyla yataktan yeni çıkmış gibiydi. Elini dağınık saçlarına daldırıp düzeltmeye çalıştı.

Gözleri şişmişti. Kısık gözlerle kahkaha atan öğrencilere ters bir bakış atıp, Jiminlerin oturduğu masaya doğru ilerlemeye başladı.

Öylece ortada dikilmiş salak gibi gülen beni gördüğünde göz devirdi. Yanımdan geçmek için hamle yaptığında bende aynı anda o geçsin diye yana çekilmiştim ki ikimizde birden aynı tarafa kayınca elimde tuttuğum bardak göğsüne çarptı.

Sıcak çay tenine temas ettiğinden inleyip geriye çekildi. "Ah!"

"Ben...ben çok özür dilerim." dedim kekeleyerek. Eliyle tişörtünü kaldırmaya çalıştı.
"Ne sakarsın kızım sen ya!" sinirle söylenip yemekhanenin kapısına doğru ilerlemeye başladı.

Herkesin bakışları bize dönmüştü. Bir an ne yapacağımı bilemeyerek elimdeki boş karton bardağı çöpe atıp Jungkook'un peşinden ilerlemeye başladım.

Hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalışıp açıklama yapmaya başladım.
"Bak ben öyle birden karşıma çıkınca telaş yapıp kenara çekilmeye çalıştım ama se-"

Birden üzerindeki tişörtü çıkardığında gözlerim irileşti. Islanmış tişörtü elinde tutup tuvalete doğru ilerlerdi.

"Oha...sen ne yapıyorsun?"

"Yaptığın sakarlığı düzeltmeye çalışıyorum." dedi. "Ayrıca bir daha sakın gülme."

"Ne?"

Adımlarını durdurup arkada bir kaç adım geride duran bana döndü. Yanıma yaklaşıp elini duvara koyup yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"Diyorum ki bir daha gülme. Gülünce çok çirkin oluyorsun."

Now Or Never, rosekook [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin