Gurur gerçekten göte vurdu bu sefer. İnat ettim Bora'ya karşı Ezgi'nin bavullarını taşıtmamakta direniyorum. Ama nasıl kıvrandığımı Allah biliyor, hastaneye ışınlanarak gitmek için can atıyorum. Elimdeki bavulu birden çektiğinde o kadar rahatladım ki anlatamam.
Yine de bu cırlamama engel değildi. ''Bora, istemiyorum taşımanı. Git hadi, hallederiz biz.''
O ise her zamanki gibi başını iki yana sallayıp, bavullarla içeriye ilerledi. Bundan fırsat bularak duvarın dibine çökerek kıvrandım. Her gece buzlu soda içmeminde bunda bir etkisi olabilirdi aslında. Sonra böyle günlere patlıyordu acısı.
''Lara, iyi misin?'' Hayır. ''İyiyim.''
''Emin misin? Bak ne yapabilirim bilmiyorum ama-''
''Sadece git. Başka bir şey istemiyorum.'' Her ne kadar doğum esnasında gibi çıksada sesim, sonunda onu başımdan def etmeme içten içe sevinmiştim.
''Hayır, hasta mısın?'' dedi elini alnıma koyup. Regl ihtimalini düşünmemesi iyiydi ya da sadece beni utandırmamak için söylemiyordu ki 'karnım ağrıyor' denmesine karşın erkeklerin ilk aklına gelenin regl olduğuna göre, ikinci seçenek daha mantıklıydı.
''Evet yani.. hasta sayılırım.'' Bu kadar iyi anlatılabilirdi.
''Anladım,'' dediğinde gözlerimi kocaman açtım.
''Bakma öyle,'' Kaşlarımı çattım. ''Her erkek anlardı.''
''Neyse,'' dedim konuyu değiştirerek. ''Sen artık git.''
''Gitmeme çok meraklısın bakıyorum, daha fazla utanmana gerek yok.''
''Utanmıyorum.'' deyip gözlerine baktım. ''Gitmeni istiyorum.''
Gözlerinde ufak bir duygu geçti ama yüz hatları anında gerginleşmişti. Onu sinirlendirdiğimi anladım ki, biri yarım saattir git deyip beni kovsa bende aynı tepkiyi verirdim.
O suratını sinirliyken görmek hiç hoş değildi. Çekirdek yerken arada çıkan acı çekirdek gibiydi. Tatlı suratı sinirlenince hafif hafif kızarmıştı. Sonraysa hiçbir şey demeden çekip gitti.
İçeriye girip kapımı ardımdan kapattıktan sonra, kendime sıcak su torbası hazırlayıp ayağımın altına koydum.
Ezgi'yi çaldırdım ama açmadı. Bu daha da sinirime giderken her nerede olursa olsun bir yerlerime takmadan mesaj attım.
'Gelirken ağrı kesici hap al, kıvranmalardayım.'
Kısa süre geçmeden mesaj atmıştı.
'Sessizdeydi, üzgünüm. Tamam alırım. Kötüleşirsen hastaneye git, anahtar var.' Hastane mi, hiç sanmıyordum.
Aylin'le Akın'la ilgili mesajlaşmaya başlamıştık.
'O olduğuna hala inanamıyorum, normalde bunları umursamayacağını ikimizde biliyoruz. Ancak para teklifi onu yola getirirdi -,-' Sondaki işaret Aylin yüzündendi hep o alıştırmıştı.
'Aynen öyle,'
'Aptal. O göte hala sinirliyim, kendi çapımda intikam hayallerim hala sürmekte.'
'Haha :D Beni güldürme, Lara. Çünkü şu an ciddi bir yerdeyim. Çok ciddi.'
'Hadi ya.? Nerede?'
'Kilisede ayin var, ordayız, Lara. Hala espiri yapabilmem güzel.'
'Benimle taşak geçme, Aylin.'
Attığı annesiyle dudak büzdüğü fotoğrafa gülümsedim.
'Bunu sakın, facede, twitter'da paylaşma,'
'Çok geç. İnstagrama attım bile. Likele bebeq'
'Siktir.'
'Ne var ki bunda teallam?'
'Ananı bu emellere alet etme bence, Aylin.' yazıp gönderdikten sonra sırıttım.
'#Offline' Mal, işte. Tescilli mal hem de.
**
Biri yüzüme üfleyince uykuya dalmak üzereyken küfürler mırıldanarak gözlerimi açtım ve Ezgi karşımda dikiliyordu. Bora ise kapının pervazına yaslanmış bir şekilde bizi izliyordu. ''Ne halt yiyorsunuz? Uyumak istiyordum sizi salaklar!''
''Az sus.'' diye emretti Ezgi. ''Bunun ne işi var burada?'' deyip Ezgi'ye tek kaşımı kaldırdım. ''Kimin?''
''Bora'nın Ezgi!'' dediğimde gözlerimle baktığım yere bakıp gözlerini büyülterek bana baktı.
''Bora, yarım saat önce gitti, Lara.''
''Ama az önce onu gördüğüme yemin edebilirim!'' deyip karnımdaki ağrıyı görmezden gelerek ayağa kalktım.
''Onu özlediğinin farkındayım,'' Koşmaya hazırlanırken kafasına bir tane geçirmeyi ihmal etmedim.
Mutfakta olma ihtimali vardı ama beni kapısı açık bir balkon bekliyordu, ne Bora vardı ne de aklım. Aklım cidden uçmuş gitmiş olmalıydı, saçma saçma halüsinasyonlar görüyordum.
Bana endişeli gözlerle bakan Ezgi'ye yapmacık bir şekilde gülümsedim. Tekrar yerime oturup twitter'da gezindim. Bazı tweetlere hönkürdüm ve Ezgi bana kaçıkmışım gibi baktı.
''Hepinizi çok özledim.'' dediğinde elimdeki telefonu fırlatıp kaşlarımı kaldırdım.
''Bana bön bön bakma, mesaj at herkese.''
''Şimdi mi buluşacağız?'' Kızıl saçlarını topuz yapıp, gülümsedi. ''Hayır, akşam.''
''İyi. Sahilde mi?'' deyip tek kaşımı kaldırdım. ''Evet, sahilde parti varmış.''
Ağzım şaşkınlıkla aralanırken çığlık attım. Partiyi yapana da içten bir şekilde dualarımı gönderdikten sonra saçma hareketler yaparak ayaklandım ve müziksiz dans ettim. ''Bu yaz olmaz sanıyordum. A-ha! Bu beni çok mutlu etti.''
''Görebiliyorum.''
Ellerimi ona doğru uzatıp kaldırdıktan sonra, elindeki kumandayı aldım ve bir müzik kanalı açtım.
Ezgi'yi hareket etmesi için oynatmaya çalışırken elimi saçlarına götürüp tokasını asılıverdim. Ciyaklayarak yerinde tepinirken, saçlarımı savurup göz kırptım. ''İyi, yavaş yavaş öğreniyorsun.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİŞE ÇEVİRMECE
Roman pour Adolescents4 kız , 4 erkek. Hepsinin ayrı sorunları var ve bir oyunla birlikte birbirlerini tanıma şansı yakalayıp farklı maceralara atılıyorlar. Bir şişe çevirmece oyunu. Maalesef bu bizim oynadığımız şişe çevirmece oyunlarına benzemiyor. Bu daha tehlikeli ve...