-İki hafta sonra-
Akın'dan.
Ezilmiş bir göğüsle, jole kıvamında ve acıyıp yanan, kırık bir çeneyle ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiyim. Yaşamak asıl bana zor. Her nefes alışında göğsünde bir sızı, çenen ve sızlayan dişlerin yüzünden konuşamama bir de bedenimin yorgun olması. Bu acılara katlanmaktansa ölseymişim daha iyiymiş. Zaten motor kazasından hemen sonra beyaz ışığı gördüm yani az daha gidiyordum, şuradaki doktor herifler ne yaptılar bilmiyorum ama beni kurtardılar.
Anca toparlarmışım ve bir hafta okuldan rapor alıp öyle başlayacağım. Neyse ki bugün taburcu olup bu yerden kurtuluyorum. Siyah saçlı, dolgun kalçalı ve bembeyaz teniyle içeriye o bakıcım geldi. Hemşire, aslında ama o benim için sadece bir hemşire değil. Bir iyileşeyim, ilk olarak o kadını yatağa atacağım. Hayırlısı.
''Bugün nasılsın?''
''İyi.'' dedim boğuk sesimle. Dişlerimim her biri sızlayınca yüzümü buruşturdum.
''Konuşmak zor olmalı, sorun ne? Çenen mi acıyor?''
Ağzımı açıp, kırık dişlerimi gösterdim. Azılardan üçü çıkmış, kazada. Onu da dişçiler halleder.
''Dişlerin.'' dedi ''Anladım. Neyse, yorma kendini.''
Sonra zaten yorulacağım, diyorsun.
''Arkadaşların yine geldi.'' der demez kapı açıldı ve bizimkiler içeriye girdi. Aylin elindeki poşeti yandaki koltuğa bırakınca kaşlarımı çattım. Benim için okul alış verişi yapmış olmalıydılar. Açıkçası o kıyafetlerin içine girmeye hiç niyetim yoktu. Karizmamı yerle bir ediyordu, zaten. Deri cekette yasak. Yaşamak çok zor be. Bu hayat çekilmez.
''Napıyorsun?'' dedi Can yandaki sandalyeye otururken. Elindeki simitten hayvan gibi ısırdı. İki haftadır, çorba, çorba, çorba. Yet-her diye atar yapacağım yakında.
Konuşmadığımda hemşire topuklu ayakkabılarıyla çıkarken, Can, Bartu, Bora'da dahil hepsi hemşireye gidene kadar baktı. Lan, o hatun benim!
''İyi, iyi.'' dedi Can. ''Rahatın da iyi, karıda iyi.''
Lara, Bora'ya bir tane yapıştırdığında güldüm. Allah'tan sevgilim falan yok. Hiç çekemem.
''Ne bakıyorsun, kıza?'' diye çemkirdi. ''Kız da değil, kadın.''
''Bakmadım.'' dedi Bora. ''Sen onu benim götüme anlat.'' dedi Lara kollarını göğsünde bağlayıp trip atarak.
Doktorum girdiğinde bütün kızlar yakışıklı bir şey bekliyor olmalıydı ama orta yaşlarda biriydi, karısı çıtır çıtır karamel saçlıydı. Alt komşumuz olduğundan biliyorum. Özel hayatlarını falan da.
Bora, Lara'nın doktoru öyle bulunca yaşadığı hayal kırıklığına güldü. Yağmur dudak büzerken, Aylin telefonuyla uğraştığından bir şeyden haberi yoktu bile.
''Albüm de silinmiş zaten. Ama burası büyük bir şehir. Görürsün ben de kaslı, yakışıklı kumral erkeklere bakmazsam neyim?''
Kıskançlık tripleri çekmediğim kalmıştı, ölmeden onu da yaşadım. Bir haftasır yıldırdı bunlar beni. Bu haftada ölmezsem artık hayatta ölmem. Yine de kavga edip, başımı şişirip, bir de arada yanımda yiyişseler de-Lara ve Bora, valla bu hafta evde olup kasetler izlememe gerek kalmadı az daha beni uyuyor sanıp yanımda halledeceklerdi- bu salakları seviyordum. Sonuçta yanımda kalmışlardı. Annemle babamın kazadan haberleri bile yok. Kaya şirketinde bilgisayarların başında zaman öldürsün onlar. Oğulları ölüyordu, onlar hala çalışsın. Zaten geçenlerde gelin bir göreyim dedim, çok önemli projelerde çalışıyorlarmışta boş değillermiş.
Kızlar eşyalarımı hazırlarken, Bartu ve Bora birde doktorun yardımıyla beni ayağa kaldırıp yürütmeye çalıştılar. Bacaklarım sızladı ve titredi ama yine de küçük adımlar atabildim.
''Merak etme, yürüdükçe bacakların açılacak.'' dedi doktor. Başımı sallladım.
Hastaneden taksiye kadar yürümek taksiyede binmek işkenceydi. Sonunda evimdeydim. Karşı komşumuz, zate bana o bakıyor. Kızı da dokuzuncu sınıf ama beni yiyecek gibi bakıyor. Yani favorim annesi, küçüklerle pek ilgilenmiyorum. Selma teyze gelip bana bir güzel bakardı.
Yarım saat sonra geleceğini apartmana bağırdığında bizimkiler de beni yatağa yatırıp, televizyonu açtı. ''Hadi izle. Biz gidiyoruz. Tuvalete kalkabilecek misin?'' diye sordu Bartu. Yeşil gözlüler çok sinsi oluyor, aramızda hala bir soğukluk vardı ki çok sık kavga ediyorduk. ''Kalkarım.''
Başıyla sinir bozucu bir şekilde onaylayıp, yürümeye başladı. Onun da sol bacağı yürürken fazla kırılıyordu. Ağzı burnu bakılacak halde değildi yine de benim gibi kalbinden darbe almadığından çabuk toparlanmıştı. Zaten bana çarpan da buydu. Aslında şu motor kazası yarılacak kadar komik bir olaydı.
Şimdi Bartu ve ben yarışıyorduk Can salağı da korkuyor arkadan bize göre yavaş geliyordu sonra dönemeçten dönerken Bartu motoru fazla hızlı döndürdü, oradan bana çarptı. Ben havada uçtum tam göğsümün üstüne uçak gibi çakıldım. Çenem ve dişlerim kırıldı. Kalbim durdu, göğsüm ezildi, kaburgalara da bir şeyler oldu.
Neyse işte, uçan bendim Bartu tam orada düşüp sadece sağa doğru hızlı bir şekilde sürüklenmiş. Bunu gören Can zaten acemi, bir de bize bakıp bağırırken önündeki Bartu'nun motoruna heyecandan fren yapamayıp, takılmış, o da motordan düşmüş. Sıcak motor kolunu yakmış ve diğer kol altında ezilip, incinmiş. Sol kaşının yukarısı da sürtünmeden dolayı yaralanmış.
İşte tüm bu olayda mal Can'ın olayı en komik en saçması.
''Hadi görüşürüz.'' dedi Can. Hepsinin arası bozuktu. Bu belliydi, Bora bize kızgındı. Ben Can malını azarlayıp duruyordum. Bartu ile zaten kaçırılma olaylarından beri pek de iyi değiliz.
''Durun.'' dedim. Hepsi bana dönüp bakarken yutkundum. ''Yarın sahile gelin. Akşam. Herkes, gelsin tamam mı? Tanıştığımız gün ki kıyafetleri giyin.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİŞE ÇEVİRMECE
Teen Fiction4 kız , 4 erkek. Hepsinin ayrı sorunları var ve bir oyunla birlikte birbirlerini tanıma şansı yakalayıp farklı maceralara atılıyorlar. Bir şişe çevirmece oyunu. Maalesef bu bizim oynadığımız şişe çevirmece oyunlarına benzemiyor. Bu daha tehlikeli ve...