Milattan önce 9000 Aresin anlatımından:
Atlantisten ayrılıp kötü kralın tüm kıtalara gönderdiği ordularını yenmek için mücadele ediyorduk. Afrika kıtasına varmıştım. Ordularımız için büyük bir karargah kurmuş , biz gelmeden önce tarumar edilmiş köylerin yaralarını sarıyorduk.
-Ares yine gitmeyeceksin değil mi?
- Gitmem lazım Perseus biliyorum tehlikeli ama insanları görmem lazım .
- Tarihin en büyük savaşındayız seni karargahdan uzakta yakalayıp yok etmek isteyecekler . Sen bu savaşın komutanısın? Artık bir komutan gibi davran.
- Haklısın ama askerlerimi gönderemem. O insanlara ben yardım etmeliyim.
-Onlara gerçekten bu kadar yardım etmek istiyorsan bu savaşa odaklan!
- Yapacağım!
Diye hırladım
-Son kez gidiyorum. Söz verdiğim insanlar var .
Mavi gözleri beni ikna edemeyeceğini anlayarak düştü. Beni anladığını biliyordum. Zırhının ardından gerildiğini görebiliyordum . Sinirle ayaklandı uzun adımlarıyla bana yöneldi. Kirli sakalı mum ışığında parlıyordu. Uzun saçlarını savaş başlayınca kesmiş, beraber büyüdüğüm şımarık çocuk şimdi ciddi ve sorumluluk sahibi bir adam olmuştu. Ona belli etmesemde onunla gurur duyuyordum.
- Babana verdiğin sözleri de yerine getirirken böyle kararlı olmanı temenni ederim.
Sözleri içimi kılıçtan geçirdi. Öfkeden deliye dönüp boynunu sertçe bıçağımla duvar arasına sıkıştırdım. Karnıma sert bir tekme indirip beni geriye itti. Birbirimize bir arenada gladyatörmüş gibi ölümüne vurmaya başladık. Aralarda konuşmasını sürdürüyordu.
- Çok farklı davranıyorsun. Dalıp gidiyorsun sürekli. Beraber büyüdüğüm Ares'in hala içinde olup olmadığını teyit etmek istedim.
- Ne sonuca vardın ?
Diyerek yumruğumu göğsüne indirdim. Yere yıkıldı ve kesik kesik öksürerek söylendi.
- Hala formundasın..
İkimizde bir sinir boşalmasıyla gülmeye başladık. Elimi uzatıp onu yerden kaldırdım. Veda edip yola koyuldum.
Arkamdan seslendi.-Giderken Pegasusu alma çok dikkat çekiyor.
Kralın orduları tarafından talan edilmiş köylerde atımla gezerken gördüklerim susuz çöller gibiydi. Açlık ve sefalet çevirmişti dört bir yanı. Altın işlemeli zırhımı ve ipek pelerinimi görüp peşimden koşturan çocuklar bu dünyanın adaletsizliğine lanetler okutuyordu.
Bir çocuk tuttu elimden kara kuru ürkek .Verdiğim paraları almıyor ısrarla beni bir yere götürmeye çalışıyordu. Gözlerinin ışığı sönmüş ,vücudu açlıktan çelimsiz kalmış ,bedeni gelişmemişti. Yardım dilenen bakışları dünyanın tüm yükünü yüklenmişti . Çekiştirdiği yere doğru giderken kesemde ne kadar para varsa dağıtıyordum.
Beni yanmış evlerin arasından köyünün merkezine getirdi. Acıyla yerde gördüğüm zavallıyı kucağıma aldım. Beni kardeşi için buraya getirdiğini anladığım ufaklığa baktım. .Pahalı kumaşlar ,para hırsı , güç , şöhret .. Hiç biri kucağımda yatan çocuğun toprak ve kana bulanmış ölü bedenini geri getirmezdi. Hiç biri onun yaşamı kadar değerli değildi.
Halsizlikten ve zayıflıktan bitap düşmüş annesi diğer çoçuğunu bana uzatıp anlamadığım bir dilde çaresizce yardım dilenirken , rahat yatağımda huzurla uyuduğum her geceden , altın kaplarla ve sınırsız çeşitle donatılmış yemek masalarından, aşırılığın ve eğlencenin dibine vurduğum davetlerden utandım. Üzerimde onlara verebileceğim birşeyler aradım. Başlığımı çıkardım ve kadına uzattım. Bu yerdeki bedene ruh vermezdi ama hasta çocuğunu iyileştirirdi. Minnettar bakışlarıyla bir şeyler söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATLANTiS'İN KIZI
FantasyYa ruh eşiniz sizden başka bir yüzyılda doğmuşsa? Kader sizi nasıl bir araya getirirdi? Aşk onların kaderinden çok daha fazlası. ••• - Söyle artık kimsin sen? Yüzünü yüzüme yaklaştırırken sıcak soluğ...