Zor bir vedanın ardından yeni okuluma gelmiştim. Sık ormanın içinde dağın zirvesinden koya doğru yayılmış bir planı vardı ve çevreden asla farketilmeyecek şekilde sık sarmaşıklarla kaplıydıydı. Yüksek duvarları geçince beklentim dev beton binalar görmekti. Ama gördüklerim beni çok şaşırttı.
Tam orta noktada dev bir bodhi ağacı bizi selamlıyordu. Rengarenk laleler ve barok tarzı geçişlerle çevrelenmişti. Eski ama bir o kadar bakımlı ve orijinal ana binalar üstlerinde bulunan kurucu heykelleri ve sfenkslerle sanki hitit kapartmaları gibi hikayeler anlatıyordu.
Ana binaların büyük pencereleri ise renkli mozaik camlardan yapılmıştı. Motifleri beni oldukça ürpertti. Ejderha, anka kuşu, grifon , pegasus ve daha nice mitolojik yaratık.. Her bir penceredeki farklı yaratıklar ve onların dev bodhi ağacıyla oluşturduğu mistik hava içimdeki çizim yapma isteğini uyandırdı.
Her ülkede sadece bir tane Altın Üniversite vardı ve kazanmak piyangoyu tutturmaktan daha güçtü. İlk sene herhangi bir bölüm yoktu. Bir sonraki sene yeteneklerimize göre bölümlere ayrılacaktık. Milyonların içinden burslu olarak seçilmek kendimi özel hissettirmişti. Milyonlar vermeden burada okumak hayattaki en büyük şansımdı ve bunu iyi değerlendirecektim.
Bütün öğrenciler için dağın yamacına kurulan bungalov evlerde kalacaktık. Bu küçük ama kullanışlı evlerin duvarları resimlerle süslüydü . Samanyolu ismindeki bungalov Büyükannemin söylediğine göre annemin kaldığı evdi.
Sıraya girmiş bize verilecek olan evleri bekliyorduk.Arkamda konuşan kızların sesini duydum.
-Hayal gibi bir yer değil mi Yağmur?
- Evet ama hapsolunmuş bir hayal.
Arkamı döndüm ve
-En azından müebbet değil.
Dedim. Neşeyle kıkıddadılar.
-Merhaba ben Güneş.
Güneş sarı saçları ve turkuaz gözleriyle öyle mutlu görünüyordu ki.
-Ben Yağmur.
- Memnun oldum ben Venüs .
-Etrafımda dolaşmayı bırak Venüs dedi gergin bir sesle.
Neye uğradığımı şaşırmıştım.
Gülümsemesiyle soğuk bir espri yaptığını anladım. Ve karşılıklı gülüşmeye başladık.Sıra bana geldiğinde öğrenci işlerinden aldığım kutuyu açtım içinden çıkan anahtardaki samanyolu yazısı gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Öğrenci işlerindeki yaşlı kadın bayan Davis gülümsedi . Köşeli gözlüklerinin ardından muzip bakışlarını bana yönelterek;
- Birileri annesinin yolundan gidiyor ha?
- Siz annemi tanıyor muydunuz?
- En parlak öğrencilerimizdendi . Enerjini ondan aldığın çok açık .Neredeyse unutuyordum .
diyerek bana bir kutu daha uzattı . Bunlar annenindi. Kişisel eşyaları ,sende kalması daha doğru olur sevgili Venüs.
Gülümseyerek göz kırptı.- Çok çok teşekkür ederim bunun benim için anlamını bilemezsiniz .
- Rica ederim. Bir şeye ihtiyacın olursa lütfen bana gel.
Bayan Davis'e teşekkürlerimi ilettikten sonra heyecanla ve koşar adım yamaca yöneldim. Kutunun içindekileri görmek için sabırsızlanıyordum.
Etraf tenhalaşmıştı .Yaklaşık yarım kilometrelik sarmaşıklı mermer merdivenleri hızla inip tabelalardan bungalovumu ararken dengemi kaybettim. Tökezledim. Merdivenlerin bittiği yere baktım. Yuvarlanarak düşeceğimi hissettiğim anda kutuları korumak için onlara sıkıca sarıldım. Gözlerimi refleks olarak sıkıca yummuştum. Ve yine tenimde tanıdık dalgalanmayı hissettim . Olamaz ışınlanıyordum .Kalbim yerine sığamıyordu ve çok korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATLANTiS'İN KIZI
FantasyYa ruh eşiniz sizden başka bir yüzyılda doğmuşsa? Kader sizi nasıl bir araya getirirdi? Aşk onların kaderinden çok daha fazlası. ••• - Söyle artık kimsin sen? Yüzünü yüzüme yaklaştırırken sıcak soluğ...