6. Bölüm : Beyaz Atlı Prens

4.5K 322 40
                                    

                                       •••

  Milattan önce 9000 Aresin anlatımından:

Bugün deniz kabuklarından yapılmış bir sarayın değerli taşlarla süslenmiş bahçesinde babamla yürüyüşe çıkmış bana bir açıklama yapmasını bekliyordum. Babam'ın yanında kimse rahat hissetmez çünkü o bir zihin okuyucu. Ama ben bu duruma çoktan alıştım. Dolan gözlerle bana baktı.

- Ares , sana neden bu ismi koydum biliyor musun?

- Bilmiyorum Baba yüzlerce Tanrı varken bana neden Savaş Tanrısının adını koydun?

- Çünkü daha ilk doğduğunda bile inatçıydın , çocukken  mücadeleci ruhun gözlerinden okunuyordu. Herşeyden önemlisi adaletli bir Dünya için savaşırken hiçbir masumun kanını akıtmayacak kadar ahlaklıydın. Gerçek savaşçılar böyledir . Şimdi senden hayatımda ilk defa bir şey isteyeceğim.

Konunun ciddiyetini sesi ele veriyordu .Yutkundu ayakta durmakta zorlanıyor gibiydi .

-Ben kral Amentes için bir sorguya gitmiştim. Kızgın ejderha aleviyle işkence ettiği adama Ab-ı Hayat'ı soruyordu. Adamın zihnine odaklandığımda bana yanlış yere baktığımı  ve kralın zihnine bakmamı söylemişti.

- Baba bunu yapmadım de lütfen hepimizi tehlikeye mi attın?

- Bunların son sözleri olacağını biliyordu. İçimdeki merakı dindiremedim ve zavallının son dileğini gerçekleştirdim. Onun karanlık zihnini gördüm oğlum . Atlantis dışındaki tüm kıtaları ve evrenleri sonsuz bir cehennem girdabına sürüklemek istiyor. Çığlıklar eziyetler ve  alevlerden oluşan bir gelecek hayali var. O hasta bir zihin elde ettikleri onu asla tatmin etmiyor. Gözlerindeki alev kainatı cehenneme çevirecek .Bana yardım et oğlum onunla çok geçmeden savaşmalıyız. Eğer Ölümsüzlük suyunu bulursa bu bizim sonumuz olur.

- Ne yapmam gerekiyor?

                                          •••
Ben ıslak elbisemi değiştirirken Ares balkonda hararetli bir telefon konuşması yapıyordu. Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim.

- İzin talebimi hemen hızlandırmazsanız onu sonsuza kadar kaybedeceğim. Bir istisna yapın !

Çok çok sinirli görünüyordu.
Telefonu kapatıp balkon kapısını tıklattı . kapıyı açtım.

- Gitmemiz gerek ! Sana herşeyi anlatacağım. Çünkü bu öfke patlamalarınla artık kendine zarar vermeye başladın. Ve ben seni üzen insanlardan biri olmak istemiyorum.

- Peki .

Evden çıkıp otoparka doğru yürümeye başladık. Açık mavi ve siyah renklerden oluşan bir Countryman mini cooper'a yöneldi. Sağ kapısını açtı . Neden kapıyı açtığını düşünürken

-Biner misin ?

Dedi sakince . Şu halimizde bile centilmenliğinden ödün vermiyordu. Bu tür kibarlıklara hiç alışık değildim. Hatta bu konuda bir dağ ayısıyla kapışacak kadar odundum.

Oturdum ve elimi kapıya doğru uzatmaya kalmadan kapıyı kapattı. Şöför koltuğuna oturup bana uzandı derin kahverengi gözleri ve kusursuz yüzü bana doğru yaklaşırken heyecanlandım ve hapşırdım . Emniyet kemerimi tutup yuvasına yerleştirdi ve gaza bastı.

Ormanın içine daldığımızda çok şaşırdım. Boyumu geçen otların ardından gizli bir patikada hızla ilerliyorduk. Ağaçlar karşılıklı dallarını birbirine kenetlemiş ve doğal bir tünel oluşturmuştu. Bir sapağa geldiğimizde sağa döndü gösterişli ve tarihi bir kalenin önünde durdu. Kale duvarlarındaki kabartmalar olcukça ilgimi çekti. Okulun ana binasında gördüklerimin aynısıydı.

Haşmetli kapının tokmağını üç kere vurduğunda kapı otomatik olarak açıldı. Bizi iki görevli karşıladı. Bizi beklemedikleri şaşkın bakışlarından belli oluyordu.

- Hoşgeldiniz

-Misafirime bir ıhlamur getirin lütfen bal ve limonda olsun. Ben kahve alacağım. Kütüphane de olacağız.

Bana dönüp;

- Hasta olmanı istemem. Dedi

- Neden buraya geldik ?

-Burası ailemin evi . Ama buraya pek sık gelmezler . Kütüphanede bir çok sorunun cevabı var.

- Ev mi ? Burası bir kale farkında mısın?

- Evet babam Leon Atlantis'in son kralıydı.
Şakasına istemsiz şekilde güldüm. Bana ciddi ciddi bakmaya devam etti.

- Şimdi hükümdarlık abimde ben asla kral olmayı istemem. Abim aynı zamanda bir şifacı. Yani hasta olan her varlığı iyileştirebiliyor.

Tek kaşımı kaldırıp merakla onu süzdüm. Mantıklı bir açıklama beklerken benden daha deli bir adamın hikayelerini dinliyordum. Acaba şizofrenliği ne derece ilerlemişti? Yazık bunca zenginliğin arasında delirmiş olması çok üzücü. Baya da sağlıklı görünüyor .Allah akıl sağlığı versin.

-Merak etme benim de özel güçlerim var . Ama bunları sonra konuşuruz. Seni nasıl bulduğumu sormuştun değil mi? Beni ilk gördüğün anı hatırladın mı?

- Evet . Yanlışlıkla üzerine düşmüştüm.
- Hayır o değil ilk gördüğün anı. Rüyanda ikimize doğru uçan dev kaya falan?
Rüyamı nasıl bilebilirdi ki? Bu bir hile olmalı .. ya da ben deliriyor muyum?

- Daha delirmek için çok gencim.

- Daha seni yeni bulmuşken ne delirmesinden bahsediyorsun? Ben bin yıldır bu anı bekliyorum.

- Nasıl ?

Hayatım boyunca tuhaf rüyalar görmüştüm. Garip bir evrende garip bir savaşın içindeydim. Ejderhalardan kaçarken veya bir uçurumdan hızla yere düşerken kesilirdi .Heryerde kuzey ışıklarını ve gün batımını andıran renkler olurdu. Deniz kabuklarından yapılmış bir saray ve görkemli hanedanlık vardı . Bunların anlamını çok araştırmış hatta en son internette
bulduğum sağlam bir rüya yorumcusuna yazmıştım. Ama bir sonuca ulaşamamıştım.

-Yazdığın rüya yorumcusu , yıllardır seni bulmam için araştırma yapanlardan biriydi. Rüyamda senin hayatından kesitler görüyor olabileceğimi söylediğim zaman senin de benim hayatımı görüyor olabileceğini söyledi.

Atlantis'ten anlatımlar olan bir rüya yorumu sitesi kurdu ve google'da en üst sıraya getirdik ve bütün dillere çevirdim. Son 10 yıldır buraya yazma ihtimaline karşı görevlendirdiğim araştırmacı bir gün mesaj attı. Şaşırmıştım. Bana rüyanı gönderdi.

-Çok çok tuhaf araştırma ekibi bile var öyle mi? Ne demekti bütün bunlar?

Tüm parçaları zihnimde birleştirdim. Pürüzsüz teni ve yakışıklılığıyla gerçek gün gibi ortadaydı işte.

- Yoksa sen? ..

- Evet

-Yoksa sen?

-Evet

- Vampir misin?

Kahkahaları odayı çınlatırken içeçeklerimiz gelmişti.
Kahvesinden bir yudum aldı ve kahkahalarını dizginledi.

- Sence o kadar soğuk muyum?

- Kurt adam ?

- Köpeğe benzer bir halim mi var?

- Bilemiyorum adın köpek ismi gibi.

Kafasını yavru bir köpek gibi yana yatırıp derin
gözleriyle üzgün üzgün baktı. Dudaklarını büzdü .

- Venüs beni çıldırtacaksın! Biraz daha yaratıcı ol.

- Söyle artık kimsin sen ?

Yüzünü yüzüme yaklaştırırken sıcak soluğunu hissedebiliyordum. Kulağıma eğilip en tatlı sesiyle fısıldadı.

- Ben Ares ,yok olmuş bir ülkenin ölümsüz prensiyim...

ATLANTiS'İN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin