Evrim
Bir hafta önce
22:06Oflayarak şişirdiğim yanaklarım eski haline dönerken nefesimi bıraktım. Bu beşinci turum olmalıydı, belki de sekizdi, altı da olabilirdi. Aslında yedi de iyiydi.
Tek bildiğim Eskişehir'in dondurucuya benzediği ve içine tıkılmış bir tavuktan farksız olduğumdu. Çok üşüyordum, üşümekten hafıza kaybedilecekse kaybetmiştim bile. Karanlık çökmüş, insanlar biletlere atlıyor, kuyruk uzadıkça uzuyor, Ranger ve daha birçok alete binmiş insanlar çığlık atıyor ve ben köşede titreyerek çıkışı arıyordum.
Annem ve babam ayrıydılar, ayrıca babamda kalmaya başladığımdan beri Eskişehir'i keşfetme fırsatım fazla olmamıştı. Sadece arkadaşlarım vardı. Onlar da şu an gelmemişti. İnternetim kapalı olduğu için 'iptal mesajını' geç görüp gelmiştim.
Kollarımla omuzlarımı ovup dondurmacının önünden tekrar geçtim. Bir türlü geldiğim lunaparktan çıkamıyordum. Çıkış neredeydi bilmiyordum, kendimi çimenlere atıp ağlamak istiyordum. Kimse beni fark etmeyince çaresizce kendim aramaya başlamış ve bunu hüsranla bitirmiştim. Buradan çıkış yoktu.
Burası bir labirentti ve ben de bir fareydim. Peynir çıkıştı, belki de sıcak evdi...
Sonunda Ranger'dan kızları indiren görevliyi fark ettim. Yan profilden gözüküyordu. Saçları kumral ve iki yana ayrık, hafif gözüne geliyordu. Gözleri koyu kahveydi, incecik gözüken kirpiklerine, yuvarlak yüzüne baktım. Burnuna gri bir piercing takmıştı. Ufak bir piercing ona değişik bir hava katmıştı. Onu bir kelimeyle tanımlasam ateş derdim.
Bakışları, duruşu kıvılcımlar saçıyordu. Öne bir adım atsam da bir an cesaretimi toplayamadım. Beni fark etmemişti. Yavaşça nefesimi bıraktım.
Cesaretimi toplayıp ona sormaya karar verdim. Beni çıkışa götürebilirdi. Götürmezse onun kemerini takıp Ranger'la gökyüzüne atardım.
Başından aşağı sıcak mısırın suyunu dökerdim. Saçlarına sakız yapıştırırdım.
Çok üşüyordum.
"Hiupşuvv!"
Hey, ben hapşurmadım.
Görevli çocuk bakışlarını bana çevirdi. Kahve gözlerine aletten gelen ışık vurdu. Dudaklarını hafifçe ısırıp gözlerini kısarak beni süzdü. Ensemi kaşıdım. Birden ısınmaya başlamıştım. Eskişehir'e sıcak hava üflüyor olmalıydılar.
"He-Hey..."
"Hey?"dediğinde ses tonu tüy kadar yumuşacıktı.
"Ben kayboldum. Eskişehir'de yeniyim sayılır. Burayı biliyorum ama lunaparkı bilmiyordum. Çıkışı bulamıyorum. Yardım eder misin?" Benim yaşlarımda gözüküyordu. En fazla on dokuz olmalıydı. Ben on yedi yaşındaydım.
Ellerini kütletti. "Tabii, götürebilirim. Yalnız mısın?"
"Evet."
"Yerime bakar mısın Kenan?"diye seslendi.
"Karşılığında ne alacağım?" Kenan sırıtıyordu.
"Hamburger ve boş boğazın ne istiyorsa, tamam mı?"
"Tamamdır!"
Görevli çocuk benimle çıkışa yürüdü. Yolda bir sağ bir sol yapıp durdu ve çıkış gözüktü. Gerçekten labirent gibiydi.
"Teşekkür ederim,"dedim burnumu çekip.
Gülümseyerek omuz silkti. "Önemli değil. Dikkatli ol."
Arkasını döndüğünde kendimi tutamadım. "Hey, adın ne?"
Duraksadı ama "Çağıl,"dedi.
"Memnun oldum."
Bana bakıp gülümsedi."Yine bekleriz."
Çok beklemeyeceksin diye iç geçirdim.
Hey... Ne?
Yavaşş gel😂 Nasıl buldunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vulcanus [bxb]
Short StoryLunaparkta sürekli çıkışı kaybeden bir çocukla ve onu her seferinde çıkışa götürmeyi görev bilmiş diğer bir çocuğun hikayesi. -Text-