~bölüm otuz üç~

5.7K 593 385
                                    

Birkaç saat sonra

Simge sessizliği bir şişe su alarak Çağıl'a uzattığı zaman bozdu. "Evrimle arkadaş olduğunuzu bilmiyordum."

Çağıl yine kimseye tepki vermedi. Yüzünü dizlerine koyarak gizlemeye devam etti.

Furkan da sessizlik bozulduğunu fırsat bilerek devam etti. "Gidelim, haydi Çağıl. Kalk."

Gökyüzü ve Kenan içinden köşede olup biteni değerleniyorlardı. Gökyüzü elinden geleni yapmıştı. Furkan için kendisiyle konuşmayı da bırakırsa ne yapacağını bilmiyordu. Yapmazdı diye düşünüyordu, tanıyordu onu. Üzülmüştü, dostuna yardım etmek istiyordu ancak Çağıl Evrim gittiğinden beri bir şeye tepki vermiyordu.

Furkan Çağıl'ın koluna dokundu. "Haydi." Bu saçmalıktan sıkılmıştı.

Çağıl onun elini ittirdi. "Yalnız bırak beni."

"Aptal bir çocuk için arkadaşlığımızı mı keseceksin?"

"Furkan,"dedi Simge sertçe.

"Sen konuşma Simge."

Simge abisine ters bir bakış atıp Çağıl'ın yanına oturdu.

Çağıl başını kaldırdı.

Ve direkt Furkan'a baktı. "Siktir git."

"Ne?"dedi Furkan.

"Evet keseceğim. Bitmişti zaten." Ayağa kalktı Çağıl. "Sen beni kabullenmediğinde bitmişti."

"Öyle gözükmüyordu,"dedi Furkan alayla.

"Kafamın bir köşesinde. Evrim buraya geldiğinde, ikiniz arasında seçim yapmamı istediğinde bitti tamamen."

"Ben kaç senelik kardeşinim, o ne peki?"

Çağıl ona bir adım attı. "Kaybetmek istemediğim birisi."

"Beni kaybedeceksin yani?"

"Ben uğraştım Furkan. Sana tercih olmadığını anlatmaya çalıştım, sen ise arkadaşların geldiğinde çantama tiksinmiş bir bakış attın." Çağıl çantasını aldı ve içindeki çıkartmaları yerine yapıştırdı. "Ben bunun uğruna ölürüm. Ben buyum çünkü, eşcinselim. Ne korkağım, ne sapığım, ne bunu seçiyorum."

"Günah ulan, günah!"

"Ne bir günahkarım,"diye fısıldadı Çağıl.

Simge gülümsedi. "Sen Tanrı'nın bir cezası değilsin. Biz seni kabulleniyoruz."

Çağıl'ın beline sarıldı. Çağıl onu kolunun altına aldı. Gökyüzü, Kenan ve Simge'den güç aldığını hissetti.

"Ben dostluğumuzu onarmak için uğraştım, sen beni paramparça etmene rağmen. O yüzden kaybeden ben değilim."

Ama başka bir şeyi kaybettiğini o da biliyordu.

Lunaparkta kırmızı burnuyla ona gelen çocuğu.

Yutkundu, göğsüne çivi batıyor gibi hissetti. Ve bir kez daha Furkan'ın ona bunu hissettiremediğini fark etti.

Furkan ona bakakalmıştı.

Çağıl alayla eğildi ona."Siktir git homofobik piç,"dedi buz gibi bir sesle.

Furkan kapıyı açtı sessizce. "Cehennemde yanacaksın amına koyayım."

"Orada görüşürüz."

Kapıyı çarptı Furkan.

"Şş ağlama gel buraya,"dedi Gökyüzü Çağıl'ın ıslak yüzüne bakarak. "Biz seninle gurur duyuyoruz."

Çağıl bir kez daha etrafa bakıp Evrim'in gittiğinin bilincine vararak hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Herkes bir yandan sarıldı ona.

"Biz yanındayız,"diye fısıldadı Kenan.

Çağıl o an Furkan'la dostluğunu bozduğunu, ona LGBT'yi boşu boşuna anlattığını, ufak beynine sokmaya çalışarak boşu boşuna kendisini yorduğunu düşünmedi.

Evrim'in yüzünü ve onu kovuşunu düşündü.

Onu kaybettiğini fark etti.

Bunun olacağını hissetmekle duymak,  Evrim'in o ses tonuyla kaybettin deyişini beyninin içinde durmadan tekrar edişi bambaşkaydı. Çok acıtıyordu.

"Şş kuzum,"dedi Gökyüzü.

Bir daha lunaparkta çıkışı bile bile onun yanına gelen çocuğu göremeyecek olmak onu kahrediyordu.

O, en başta seçimini yapmıştı. Evrim'i seçmişti.

Evrim bunu nasıl hissedecekti?

Eveet Çağıl'a boşuna sövdünüz dermişimshdh Çağıl sadece Furkan'a bunu anlatmaya çalışıyordu, çoğu homofobik gibi kafasına girmedi çünkü dogmatik düşüncelerle çevrili beyni Furkan'ın.

Çağıl'ın yöntemini yanlış bulanlar olabilir, direkt siktiri çekseydi diyenler de var ama Çağıl önce anlatmayı denedi, bağını koparmak istemedi. Sinirlenebilirsiniz ama karakteri böyle.

Yöneliminden de vazgeçmedi :') Umarım bir şeyleri açıklayabilmişimdirr.







Vulcanus [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin