~bölüm doksan üç~

3.2K 323 186
                                    

Evrim
Birkaç dakika sonra

Kollarımı Çağıl'ın beline sardım. "İyi misin? Nasıl hissediyorsun?"

Ocağın altını kaparken sessiz kaldı.

"Çağıl? Bana anlatabilirsin ama şu an anlatmak istemezsen anlarım."

"Özür dilerim,"dedi titrek bir sesle.

Birden ağlamaya başladı.

Ağzım açık kalmıştı.

Elini burnuna götürüp hıçkırdı.

Onu kendime çektim. Başını omzuma yaslayarak titrek nefesler verdi. Saçlarını okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştım. Mırıltılarını kulağıma bıraktı. 

"Seni... Seni de zor durumda bıraktım,"derken ağlamayı kesmemişti.

"Hayır, hayır. Asıl ben seni zor durumda bıraktım."

Ablasının sinirli sesini duydum. "Aferin aptal. Ağlattın çocuğu!"

Tavayı alarak iç çekti.

"Yüzünü yıkayalım mı?"dedim üzüntüyle.

"Bana sarıl,"diye sızlandı.

"Ağlamaz o..." Abisi bizi gördüğü zaman şaşırdı.

Çağıl kollarımdan çıktı ve tuvalete gitti.

Titreyen ellerime baktım. Onu böyle görmek beni de çok üzüyordu. Neredeyse oturup ben de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayacaktım.

"Sana ne dedim Yakup?"diye bağırdı ablası.

"Kızım bir dur,"dedi babası.

"Ben bir şey yapmadım."

"Sanırım kendisini aşağılanmış hissetti,"diye sohbete dahil oldum. "Şey... Siz öyle konuştunuz."

Ablası bana onay verdi. "Ben de bundan bahsediyordum."

"Okulda ibne diyenlere gülerdi."

"Ama siz abisisiniz."

"Ben sizinle dalga geçmedim. Görünce bir an garipsediğim doğru ama bize bahsetmediği için şaşırdım. Bu yüzden saçmalamış olabilirim,"derken üzgün gözüküyordu.

"O da doğru anı bekliyordur. Zaten insan yakınlardan tepki alınca daha çok üzülmez mi?"diye savundum.

Ablası "Biz Çağıl'a bakalım, sen sofrayı kur,"dedi.

Babasının arkamızdan "Kardeşine kötü bir kelime daha etme,"diye çıkıştığını duydum.

Ablası "Ben Ay,"dedi. "Evet, geceleri gökyüzünde olan."

"Evrim ben de. Darwin'in teorisi olan."

Güldü. "Çağıl'ın seni neden sevdiğini anladım, onu yüzyıllardır tanıyor gibisin. Kendisini sana açması zor olmamıştır."

"Altıncı ayımıza gireceğiz,"dedim gülümseyerek.

"Harika!"

"Öyle,"dedim heyecanla.

Bana "Çıkar şu kediyi,"deyip dirsek attı.

Sonra gözden kayboldu.

Yapılacak en saçma şeyi yaptım.

Miyavlayarak kapıya vurdum.

Çağıl sessiz kaldı.

Bir süre sonra o da miyavlayarak kapıya vurdu.

Gülmeye başladım. "Gelebilir miyim, kedicik?"

"Gelebilirsin."

Kapıyı kızarık gözlerle açtı.

"Abin seni aşağılamak istememiş. Sadece şaşırmış. Çok üzüldü, seni çok seviyor."

Elimi uzattım. "Hem ablandan artı aldım."

"Seni yalnız bırakmak-"

"Şş, hadi abinle konuş."

Beni dinleyerek elimi tuttu ve ailesinin yanına geldi.

Abisi ona sarıldı. "Özür dilerim... Ben seni seviyorum oğlum, kötü bir niyetim yoktu gerçekten. Sadece sizin için korktum, iş ciddiye binmiş gibi hissettim. Bakışlarınızdan falan. Aşık olmak başka, ilişki başka. İnsanlar size zarar versin istemiyorum ama kırdıysam ikinizden de özür dilerim."

Çağıl da sarıldı. "Tamam, affettim."

Gülümsedim.

"Ee çocuklar, artık sarmaya hayır demeyiz değil mi?"

"Biz sarmaya ne zaman hayır dedik anne?"

Hepimiz güldük.

Artık üzerimde hiçbir korku yoktu.

ANAAM ÇAĞIL SEN NE MİNNOŞSUN
ÇAĞIL AĞLAYINCA ÇOK ÜZÜLÜYORUM BİR DAHA AĞLATMAYAYIM

FİNALE YAKLAŞIYORUZZ 100'DE YAPARIM HERHALDE




Vulcanus [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin