"Direk yurda mı geçiyoruz?"Jisoo kafasını Lisa'nın bacağından kaldırmadan ortaya bir soru attığında stresle dudağımı dişlemeyi bırakıp şoföre döndüm.
"Yurda gidebilir miyiz?" diye sorduğumda aynadan anlık bir bakışma yaşadık ve hafif bir baş sallamasıyla beni onayladığını belirtti. Geri önüme dönüp mide bulantımın azalmasını umdum.
Günlerdir doğru dürüst bir şey yiyemiyordum fakat Lisa yemem için zorlamıştı, daha uçağa binmeden hemen önce lavaboya koşup içimdeki her şeyi çıkarmıştım. Ne yazık ki buna sabah ağzıma zorla sokuşturulan yarım bir tost dahildi...
Stresli bir döneme adım atmıştım ve içinden çıkamıyordum resmen, artan pratiklerimiz ve yoğunlaşan programımız yetmezmiş gibi üstüne eklenen New York ve COACH maceramızı atlatıp Kore'ye aceleyle dönmemiz... Her şey üst üste geliyordu.
Ve birde koca bir Jungkook problemimiz vardı değil mi?
Ah, konuşmamız da gerekiyordu? Değil mi?
Beni ayağına kadar çağırıyordu, ne ara bu duruma gelmiştik? Sorunu bir an önce görmek istiyordum fakat bu sefer dinlemeyecektim. Yeterince susmuştum, dinlemek artık cazip gelmiyordu.
Sabrım dolmuştu artık.
Araba ani bir şekilde durduğunda geriye doğru sendeleyip kapıya tutundum. Jisoo doğrulup şaşkınca etrafa baktığında yurdun önüne geldiğimizi gördüm. Fakat problem vardı, adı Jungkook olan.
Şoför aniden öne atılan bedeni ezmemek adına frene basmıştı, ki bu oydu. Amacı neydi bilmiyordum fakat yaptığı saçma hareketler iyice sinirlenmeme sebep oluyordu.
Şoför bize sorarcasına döndüğünde Lisa şok içinde ağzını açmış, karşıda dikilen bedene bakıyordu. Jisoo da onun bakışlarını takip edip durduğunda gözlerini büyüttü. Ben ise donuktum, ifadesiz hissediyordum.
Kelimelerin bittiği yer vardır ya, işte... Ben daha ona bir kelime bile edememiştim.
Dökememiştim içimi.
"Siz girin, ben geleceğim." Arabanın kapısını açıp dışarı çıktığım anda buz gibi bir rüzgar kışın habercisi gibi vücudumu yalayıp geçti. Titreyerek kapıyı sertçe kapattım ve ona baktım.
Benim adamıma, eskiden benim kızılım olan çocuğa baktım.
Dağınık görünüyordu, arabanın farları üzerindeydi ve tüm bu dağınıklığa rağmen mükemmelliği üzerindeydi. Klasik tişörtü, dar pantalonu... Kas çalışmış olduğu belirginleşen vücudundan anlaşılıyordu, yutkunma isteğimi bastırdım.
Bakışları bendeydi, ilgisini kaybetmiş fakat bir o kadar da arzulu ve beklentili bakışları...
Kollarımı bedenime doğru sarıp ona doğru birkaç adım attım. Her adımda içimdeki öfke büyüyordu. Bastırmak, her adımda zorlaşıyordu. Bir an için ağlamak istedim, deli gibi bağırmak ve çığlık atmak.
Tüm hislerimin alev alev yandığını hissediyordum ona bakınca. Jungkook, beni cayır cayır yakıyordu, hiç acımadan.
Aramızda bir adımlık mesafe kalana kadar ilerlediğimde durup gözlerimi bedeninde gezdirdim. Yavaşça gözlerine doğru çıktığımda adem elması hareket etti ve ağzı hafifçe aralandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red | jungkook • rosé
Fanfiction"Bana ait olmanı isterdim Chaeyoung, sadece bana." • 15.05.2018, İdol Kurgu. İkinci Kitap: Paint Me In All Red #rosekook : 1 (21.07.18) #fanfiction : 1 (13.12.18) #hayrankurgu : 1 (13.12.18) / (11.04.2021) #bangtanpink : 1 (14.12.18) / (16.12.2019...