4.3

6.5K 468 232
                                    


Karmaşıktım.

Karmaşık, korkak ve ne yapacağını şaşırmış olan ufak bir kız çocuğu gibiydim. İlgi istiyor fakat bir yandan da göreceğim o ilgiden ürküyordum; alışırsam ve tekrardan üzülürsem ne olacaktı?

Ne yapacaktın Chaeyoung? Seni üzen çocuğun kollarına mı atlayacaktın?

Jungkook'un kollarına... Bile isteye beni kırıp döken adamın yanına geri dönmek istiyordum, evet; uslanmaz kalbim bir kere daha kırılmayı göze alarak var gücüyle bunu istiyordu fakat düşüncelerim ürküyordu. Tekrar paramparça olmaktan korkarlarken nasıl ona geri dönebilirdim ki?

"Chaeng, menajer seni çağırıyor."

Neden bir anda böyle davranmaya başlamıştı? Neden kırıp döktükten sonra hayatıma geri girmişti?

"Hey, duydun mu?"

Hayatıma hiç girmiş miydi ki? Bana cidden değer vermiş miydi?

Keşke bana biraz açılabilseydin, Jungkook... Belki birkaç cevap sana olan kırgınlığımı dindirmeye yetebilirdi. Sadece birkaç kısa cevap.

"Chaeyoung, kulağına boru sokacağım şimdi, duymuyor musun?"

Bir anda irkilip ha diyecek oldum fakat Jisoo babaanne terliklerinden birini çıkarmış ve bacağıma fırlatmıştı. "Ne oldu?"

"Asıl sana ne oldu? Daldın gittin yine, iyi misin?" Elindeki telefonu bırakıp yanıma geldi ve buz gibi ellerini yanan tenime koyduğu anda irkilerek geriye kaydım. "Ateşin de yok ki..."

Alnıma keçeli kalemle Jungkook yazsam sorunumu çok mu belli etmiş olurdum?

"Yok bir şeyim, sen beni neden çağırmıştın?" dediğimde gözlerini kısarak bana baktı fakat yüzümde cidden meymenet yoktu, çökmüştüm. Bir haftadır düzgün bir şeyler yemiyordum, Bangkok konser turumuzu dün gece tamamlamıştık ve tek kelimeyle yaşayan bir ölü gibi görünüyordum; bir hafta boyunca tükettiğim tek şey kartonlarca kahveydi - ve Lisa'nın dün ağzıma zorla sıkıştırdığı Tayland kuru meyvesiydi -. Ayakta durmak için ayrı bir çaba sarf ediyordum; dans edip şarkı söylerken nasıldım acaba?

"Menajer beni aradı, seninle konuşmak istiyormuş ama sana ulaşamamış," Durup beni süzdüğünde yüzümü sıvazlayıp ona baktım, menajer yine ne istiyordu acaba? "Telefonun nerede?"

Sahi, telefonum neredeydi?

"Bilmem ki," İstemsizce güldüm, sanırım iki gün önce Jimin'den gelen motivasyon mesajlarını gördüğümde vicdan azabı çekip telefonu bir yere fırlatmıştım ama nereye fırlattığımı bilmiyordum bile. "Odadadır."

"Bak, iyi değilsin. Bunun farkındayım, farkındayız, tamam mı? Şimdi odaya git ve bir duş al, kendine gel. Sonra yemek yeriz ve biraz dertleşiriz, yarın uçağımız var zaten. Hm, ne dersin?" Jisoo... Dertleşerek geçecek bir acı değildi ki bu...

Mızmızlanmak istemediğim için sadece kafa sallayarak onu onayladım ve oturduğum koltuktan zor bela kalkarak asansörlere ilerledim. Yemek yemek falan istemiyordum, şu hissettiğim lanet olası boşluğun dolmasını istiyordum sadece.

Tamamı olmasa bile, birazı dolsun istiyordum...

Asansöre bindiğim gibi herhangi birini beklemeden sekizinci kata bastım ve kapılar kapandığı anda arkamdaki aynaya döndüm. Ensemde topladığım sarı saçlarım, kızarmış gözlerim ve solgun tenim bana Ölü Gelin animasyonundan fırlamışım hissini veriyordu. Tanrım, tenim beyazdı. Beyaz.

"Hissettirdiğin şey bu işte, Jungkook..." Görüntüme daha fazla katlanamayıp geri önüme döndüğümde asansörün kapıları açıldı. Koridorda adımlayarak oda kartımı çıkardım ve odaya ulaştığım an kapıyı açıp kendimi yatağa attım.

red | jungkook • roséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin