"Şey, bir el sıkışma faslınız falan olmadı da..." Jungkook'un omzuna vurdu. "Tanışsanıza Jungkookie."
Jung... Jungkookie?
Gülmemek için alt dudağımı dişlediğimde bakışlarım Jungkook'la buluştu. Kahveleri gözlerimden usulca kayarak dudaklarıma indiğinde gülmesini bastırarak dilini yanak içinde gezdird-
Ulu Tanrım, sen düşüncelerime sahip çık.
Bir adım atarak dibime geldiğinde geri adım atmamak için kendimi sıktım.
Neden şu an Lalisa'nın sesi, beynimde sevişmelisiniz diye bağırıyordu?
Jungkook beyaz - ve damarlı - elini öne uzatıp kafasını yana yatırarak gülümsediğinde dik dik dudaklarına bakmayı bırakmam gerektiğinin farkındaydım, evet. Sadece farkındaydım.
Ama bırakamıyordum.
Öndeki iki çıkık dişi bile şu an avuç içlerimin terlemesine yetecek cinstendi.
"Ben Jungkook, tanıştığımıza memnun oldum, büyük bir onur."
Pekala, daha öncesi olmamış gibi davranacaksa sorun yoktu.
Öyle davranırsan karşılığını öyle bulursun, Jeon Jungkook...
Elimi uzattığım anda parmaklarıyla elimi kavradı ve hafifçe tebessüm etti.
"Bende Chaey..."
"Chaeyoung... Park Chaeyoung, biliyorum."
Jimin'in hiçbir şeyi bilmediğinin ve şu an neler döndüğünden haberi bile olmadığının farkındaydım, şahsen şu an bebek gibi görünen suratı bunu bağırarak belli ediyordu.
