3.7

6.3K 502 186
                                    


Uyuma numarası yaparken cidden bir ara uyuya kaldığımı ayak bileğimde nazikçe dolanan eller sayesinde anladım. Soğuk parmaklar sayesinde gözlerimi yavaşça araladığımda etrafı bulanık görüyordum. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdığımda bileğimdeki azalan sızıyla beraber şaşkınca yatak ucunda duran Jimin'e baktım. Hala gitmemişti, kaç saattir buradaydı? Ne kadar zaman uyumuştum?

Yerde bağdaş kurmuş alnını ise yatağıma yaslamış bir şekilde ayak bileğimi okşuyordu. Yüce Tanrım, canımı bağışla, lütfen... Fakat saçları maviydi, doğru mu görüyordum?

Uyandığımı farketmemesi için gözlerimi geri yumacaktım ki yorgun naif sesi kulaklarımda çınladı.

"Cidden uyuyacaksan gideceğim ama önce yemek yemek gerekiyor. Ve ayağına tekrardan krem sürmeliyim..."

Ben uyurken benimle ilgilenmişti. Ölmek istiyordum...

Sonunda rol yapmanın manası olmadığında kanaat getirip yatakta doğruldum ve cesaretimi toplayıp ona baktım. Haftalardır görmediğim suratına.

Kafasını kaldırmış, bu sefer çenesini yaslamıştı fakat eli hala bileğimdeydi. Baş parmağı belirli hareketlerle orada geziniyor ve sızıyı dindirecek şekilde okşuyordu.

Sonunda gözlerim gözlerini bulduğunda tek hissettiğim şeyin özlem olduğunu farkettim, Jimin arkadaşımdı. Yakın bir arkadaşım, ve onunla haftalardır konuşmamak... Benim seçtiğim aptal bir yoldu.

Onu kırmış mıydım acaba? Neden benimle ilgileniyordu? Bana bağırmasını istiyordum, kızıp azarlamasını, hatta yüzüme bile bakmamasını. Her şeyi yapabilirdi.

Fakat yapmamıştı.

Ayağa kalkarak doğrulmamda yardım ettiğinde hissettiğim üzüntü ve pişmanlık duygusuyla kendimden iğrendim. Bana bu kadar iyi davranmamalıydı, hak etmiyordum.

"Jimin-"

"Şş, yemek yemelisin." Beni ayağa kaldıracağını sanıp itiraz edecektim ki tam tersine yürüyemeyeceğimi en başından beri biliyormuş gibi hiç düşünmeden bir kolunu dizlerimin altından, diğerini ise belimin altından geçirdi ve beni kaldırarak salona yürümeye başladı. Sesimi çıkaramadım, ne hissettiğini kestiremiyordum. Oldukça ilgiliydi ama sessiz olması beni ürkütüyordu.

Salona geçtiğimizde gözüm duvarda olan saate kaydı. 00:21. Tanrım... Hayır. Bu saate kadar başımda mı beklemişti?

Siyah koltuğa doğru adımlayıp beni düzgünce oturttuğu sırada dayanamayıp ağzımı açmıştım ki tam o sırada doğrulup gözlerimin içine baktı ve gerisin geri sustum. Bakışları da sessizdi, konuşturtmayacak kadar dolu ama sessiz.

"Geliyorum," diye mırıldanıp mutfağa doğru yürüdüğünde Kuma'nın neşeli pati seslerini duydum. Yanıma doğru seke seke geldi. Beni satmıştı, yağcı.

İki dakika sonra Jimin, elinde koca bir tepsiyle ve dumanı hala tüten yemeklerle salona giriş yaptığında çekinerek koltuğa sindim. Azar yemeyi bekleyen çocuklar gibiydim ama o azar bir türlü meydana çıkmıyordu.

Yemeği önümdeki sehpaya koyup sehpayı bana doğru yaklaştırdı. "Bunlar bitiyor, karnını doyurmalısın. Daha sonra bileğinle ilgileniriz, kötü incitmişsin..." Yalvarırım dur, bana bu kadar iyi davranma. Lütfen. Yanıma oturup bana hadi dercesine baktığımda isteksizce tepsiye uzandım ve bacaklarımın üzerine koyup kaşığı elime aldım. Durup yemek yapması elbette beklediğim bir şey değildi, şayet üzerimi örttükten sonra çıkıp gideceğini düşünmüştüm ama durup iki saat boyunca yemek yapmış ve benimle ilgilenmişti.

red | jungkook • roséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin