Dudaklarıma kapanmak için başını eğdiğinde ellerimi göğüsüne yasladım. 'Yapma.' Onu geriye ittikten sonra odanın diğer tarafına geçtim. 'Bana attığın kazığı unutmuş değilim.' Unutmayacaktım da. 'Şimdi defol git odamdan.' Dediğimin aksini yaparak yatağa doğru yürüdü. 'Gitmiyorum.' Başımı salladım. 'Peki, ben giderim o hâlde.' Küçük valizi elime alarak odadan çıktım. Bunu kendime yapmayacaktım, daha fazla aptal yerine konulmak istemiyordum.
Lobi'ye indiğimde resepsiyon'a doğru ilerledim. 'Merhaba, benim için bir odanız var mı acaba?' Kadın başını iki yana salladı. 'Malesef efendim, toplantılar nedeniyle bütün odalarımız dolu.' Bu da bendeki şanstı işte. 'Anladım, teşekkürler.'
Hotel'den çıkıp otoparka doğru ilerledim. Sabah kahvaltı için anlaşmıştık ama artık acil bir işim çıktığına dair mesaj atardım Mert'e. Tekrar eve dönecektim. Zaten burda da boşuna zaman harcamıştım. Haftalarca Mert'ten tuhaf bir hareket görmemiştim. Artık yanlış yolda olduğumu bile düşünmeye başlıyordum.
Arabaya bindikten sonra gaza yüklenerek İstanbul yoluna çıktım. Artık bir an önce bir şeyler yapmam gerekiyordu. Daha fazla zaman kaybetmek istemiyordum.
İstanbul'a yaklaştığımda arkamda bana hızla yaklaşan bir araç gördüm. Reflektör yaparak dibime kadar girmişti nerdeyse. Bunun Aras olduğunu anlamak çok da zor değildi. O yüzden aldırmadan gaza basmaya devam ettim. Durmadığımı farkedince ben sollayarak öne geçti, ardından ise direksiyonunu önüme kırdı. Bütün gücüm ile frene yüklenirken, arabasına çarpmamak için direksiyonu sağa kırdım.
'Kafayı mı yedin sen?' Hızla arabadan çıkarak yanına doğru ilerledim. 'Derdin ne senin? Ne istiyorsun benden?' Sakince arabasından çıkarak, kapattığı kapıya yaslandı.
'Nihan.' Başımı iki yana salladım. Bilmek istemiyordum, onu dinlemek istemiyordum. 'Bugün oraya seninle konuşmak için geldim. Önemli bir konu.'
Umrunda değildi bile ne dediği. 'Bak, sana güvenmediğimi defalarca söyledim, zaten sen de güvenemeyeceğimi çok güzel kanıtladın. O yüzden düş yakamdan.' Yaslandığı yerden doğrularak bir adım öne doğru attı. Cebinden çıkardığı eli ile kolumu tuttu. 'Benimle gel.' Kolumu sertçe geriye çektim. 'Hayır.'
Nefesini dışarıya üfleyerek belindeki silahı çıkardı. 'Al şunu.' Avucumu açarak silahı ortasına yerleştirdi. 'Canını sıktığım an, sıkarsın kafama biter.' Gülerek silahı tuttum. 'Bu mu yani?' Gözlerini, gözlerime dikti. 'He, bu. Ne istiyorsun başka?' Beni rahat bırakmayacaktı, belli.
Kendi arabama işaret ettim. 'Arabam ne olacak?' Bir şey demeden arabama doğru ilerleyip, direksiyonun arkasına geçti. Arabayı düzelterek, kenara çektikten sonra, kilitleyip tekrar yanıma geldi. 'Sonra alıp, sana getiririm söz.' Elini bu sefer belime yerleştirerek beni yolcu koltuğuna yönlendirdi. Ardından ise yola birlikte devam ettik. 'Nereye gidiyoruz?'
Yarım saat boyunca tek kelime etmemiştik. 'Sadece biraz sabret.' Aras sonunda arabayı park ettiğinde bir evin önüne gelmiştik. Fazla küçük değildi, ama büyük de denilemezdi.
'Gel benimle.' Onu takip ederek ön kapıya doğru ilerledim. Sakin bir mahalleye benziyordu, gerçi gecenin bu saatinde kimin dışarda işi olurdu ki? Aras cebinden çıkardığı anahtar ile kapıyı açtıktan sonra içeriye girdik. İçeride bütün mobilyalar naylonlar ile kaplıydı. Uzun süredir kimse yaşamadığı ise ortadaydı.
'Aras..' İçeriye girdiğimiz anda yüzünün düştüğünü fark etmiştim. Şimdi ise konuşmak için doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu belli ki.
'Babam yıllar önce İtalya'dan bir ortaklık için İstanbul'a geldi. O dönem çalıştığı şirkette ise annem ile tanışmış. İlk görüşte aşk diye anlatırlardı hep. Tabi babam'ın ailesi büyük tepki göstermiş bu aşka. Annem'i kabul etmemişler. Babam ondan vazgeçmeyince de aileden reddetmişler. Yıllarca görüşmemiş babam onlarla. Annem ile burda, bu evde sıfırdan bir hayat kurmuşlar. Sonra ben doğmuşum. Burada büyüdüm, hep birlikte çok mutluyduk. 9 yaşındayken bir kız kardeşim oldu. Aida, onu kucağıma aldığım ilk gün kendime bir söz verdim. Onu hayatımın sonuna kadar koruyacaktım. Yapamadım ama.'
Hiç bir şey demeden sadece anlattıklarını dinliyordum. Bunları anlatırken bile zorlandığı her halinden belliydi.
'Bir gün aşağı mahalle'ye maç yapmaya gitmiştim. Akşam yemeğine evde ol demişti annem, ama ben geçikmiştim. Oyuna o kadar dalmıştık ki, saatin farkında değildik.' Aras gözlerini kapatmıştı. Ne yaşadıyşa, şu anda kafasında tekrar yaşıyordu. Bundan adım kadar emindim. 'Eve geldiğimde annem ve babam yerde yatıyorlardı, kanlar içinde. O hâlde bile birbirlerinin ellerini bırakmamışlardı. Aida'yı ise o gün son kez gördüm. Evde yoktu, götürmüşlerdi onu.'
Böyle bir şey yaşadığını bilmiyordum. Onun bu kadar ağır bir yük taşıdığına dair hiç bir fikrim yoktu.
'Aras.' Elini kaldırarak sözümü kesti. Bana en derin yarasını göstermişti. Aslında birbirimizden farklı değildik. İkimiz de kendimizi korumak için, bu yoldan sapmamak için etrafımıza duvarlar örmüştük.
'Güney Holding.' Tekrar konuştuğunda gözlerine baktım. Az önceki hüznü dağılmış, yerini öfke almıştı. 'Babam'ın çalıştığı şirket, Güney holding.' İşte kalan son parçalar şimdi birleşmişti. Mert'in ismini duyduğu anda neden bu kadar delirdiğini şimdi anlamıştım.
Güney Holding. Neden bütün yollar oraya çıkıyordu?
Hâla elimde tuttuğum silahı tekrar Aras'a doğru uzattım. 'Bu gecelik kurtardın.' Hafifce gülümseyerek elimdeki silahı aldı. Bütün bu anlattıklarından sonra ona sarılıp, her şeyin geçeceğini söyleyemezdim. Çünkü geçmeyecekti. Üstelik kafasını dağıtmak istemiyordum. Onun bu öfkeye ihtiyacı vardı, tıpkı benim bu nefrete ihtiyacım olduğu gibi.
Bu acıyı hayatımız boyunca hissedecektik. İstesek de, istemesek de. Başka bir şey demeden yanından geçerek dışarıya çıktım. İçeride biraz yanlız kalması gerekiyordu.
Arabanın kaportasına yaslanarak serin havayı içime soludum.
'Baba! Baba aç gözlerini nolur! Baba lütfen bırakma beni. Baba dayan!'
Tekrar gözlerimin önüne gelmişti o gün. Babam'ı kaybettiğim o an. Kimsesiz kaldığım o an. Gözlerimi kapatıp sadece bütün olanları tekrar düşündüm.
'Nihan?' Orada öylece ne kadar durduğumu bilmiyorum. 'İyi misin?' Başımı salladım. 'İyiyim, artık gidelim mi?' Aras direksiyonun arkasına bindikten sonra, ben de yolcu koltuğuna geçtim. Yeni evin yolunu tarif ettikten sonra uzun bir süre konuşmadık. Ta ki ben sessizliği bozana kadar.
'Aras,' başını hafifce çevirerek bana baktı. 'Kardeşini bulacaksın.' Bir cevap vermeden başını tekrar yola çevirdi. Zaten bizim eve de gelmiştik. Arabayı durdurduğunda bir şey demeden indim. 'İyi geceler mia bella.' Kapıyı kapattıktan sonra ön kapıya doğru ilerledim. Ardından ise sessizce içeriye geçtim. Tabi karanlıkta orda olduğunu unuttuğum bir sehpaya çarparak bütün sessizliği bozmuştum.
Yukarıdan gelen ayak sesleri ile Yeşim inmişti aşağıya. 'Sakın bir adım daha atma.' Titreyek çıkmişti sesi.
Duvardaki düğmeye basarak koridorun lambasını yaktım. 'Sakin ol, benim.' Elinde kocaman bir vazo ile karşımda duruyordu. 'Ödümü kopardın Nihan ya! Ne işin var senin bu saatte burda.' Omuzlarımı silkerek sehpayı düzelttim. Ardından ise salona geçtim. 'Sapanca'da bir şey mi oldu?' Vazoyu bir kenara bırakarak yanıma geldi. 'Hayır ya, sıkıldım sadece. Erken geldim işte.' Dediklerime inanmış gibiydi.
'Neyse tamam, ben yarın okula erken gideceğim. Yatıyorum hadi, iyi geceler.' Ben de şu üzerimdekilerden bir an önce kurtulmalıydım aslında. 'İyi geceler Yeşim.'
Ben de kendi yatak odama geçerek ilk önce üzerimdeki elbiseden kurtuldum. Onun yerine üzerime siyah bir tayt ve göbeğimi açık bırakan basic bir tişört giymiştim.
Neredeyse sabah olmak üzereydi ve birazdan hava aydınlanacaktı. Aslında biraz da olsa uyumam gerekiyordu ama uyuyabileceğimi düşünmüyordum. O yüzden tekrar aşağıya indim. Olanlardan sonra bir an önce kendimi toparlayıp bir şeyler düşünmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium | 18
Action'Sana benden uzak durmanı söylemiştim.' Dibime kadar girdiğinde geriye gidemeyip, sadece elimi göğüsüne koyabilmiştim. 'Karşıma çıkan sensin ama, üstelik bu hâlde.' Burnuma kokusu dolarken kelimeleri kafamda düzenlemeye çalışıyordum. 'Buna bir anlam...