Yeşim çoktan okula gitmişti bile, ben ise elimdeki telefonun karanlık ekranına bakıyordum hâla. Onu aramak ya da aramamak arasında kalmıştım. Parmağım ise kilit tuşuna basıp sürekli ekranı açıp kapatıyordu. Sonunda karar verip numarasını tuşladım. Diğer taraftan sesinin gelmesi uzun sürmemişti. 'Günaydın.'
'Nasılsın?' Dün geceden sonra toparlamasının zor olduğunu düşünüyordun. 'Ne o, bana karşı yumuşuyor musun yoksa?' Yanlış düşünmüşüm demek ki, kendisi çoktan toparlamıştı.
'Saçmalama, sadece arabamı merak ettim. Getireceğini söylemiştin.' Yalan söylemiyordum aslında. 'Doğru, sabah parkettim kapının önüne, anahtarlar torpido gözünde.' Oturduğum yerden kalkarak ön kapıya doğru ilerleyip açtım. Ben arabanın geldiği nasıl fark etmemiştim? Kapıyı tekrar kapatarak içeriye geçtim.
'Tamam eyvallah.' Telefonu kapatmak üzereyken tekrar sesi yükseldi. 'Nihan, ben aslında dün gece seninle bir şey konuşmaya geldim. Sana sürekli ulaşmaya çalıştım, ama geri dönmedin. Ben de Sapanca'ya geldim.'
'Tamam, anlat dinliyorum.'
'Benim o son olaydan sonra İtalya'ya gitmem gerekti, zaten henüz yeni döndüm.' Beni kullandığı geceden bahsediyor olmalıydı, tekrar aklıma gelmesi ile yine sinirlenmek üzereydim. 'Yeni bir isim buldum, Asuman Cenker. Sekiz yıl önce sebepsizce şirketten atılmış.'
'Tamam da bunun bizimle ne alakası var? Kim bilir onun gibi kaç kişiyi işten çıkartıyorlardır.' Artık sürekli yanlış kişilerin peşinden gitmekten yorulmuştum. 'Bunu yüz yüzeyken mi konuşsak?' Birden kapı zilinin çalması ile yerimden kalktım. 'Kapatmam gerekiyor şimdi, sonra konuşuruz.' Henüz cevabını beklemeden telefonu kapatarak koltuğun üzerine fırlattım.
Dış kapıyı açtığımda karşımda kocaman bir buket çiçek vardı. 'Azra Aksel?' Buketi tutan adam yüzüme baktı. 'Evet benim.' Bana doğru uzattığı çiçekleri tuttum. 'Bunlar sizin için, bir imza alabilir miyim?' Adam'ın tuttuğu kağıda imza attıktan sonra tekrar içeriye girdim. Çiçekler ne alakaydı şimdi?
Ortasında duran kartı farkettiğimde elime aldım. "Sapanca'daki yardımın için teşekkür ederim, umarım bu seninle son calışmamız olmaz. - Mert."
Vay anasını, bu böyle bütün birlikte çalıştığı kişilere çicek yollamıyordur değil mi? Güya bir de sevgilisi var. Buketi bir kenara koyduktan sonra yatak odasına çıktım. Bütün gün evde sıkılmaya başlıyordum, zaten her şey üstüme üstüme gelmeye de başlıyordu. Galiba biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Üzerimi değiştirdikten sonra evden çıktım. Arabaya atladıktan sonra hurdacılığa doğru gittim. Yağız'larla görüşmeyeli baya olmuştu.
Hurdacılığa geldiğimde Yağız, Engin ve Deniz içeride oturuyorlardı. 'Bana da bir bardak çayınız var mı?'
Deniz başını sallayarak ayağa kalktı. 'Ayıpsın, olmaz mı geç otur.' Çantamı bir kenara bıraktıktan sonra, Yağız'ın yanına, deri koltuğun üzerine geçtim. 'Nerdesin sen ya, ses seda çıkmıyo bayadır.' Başımı Yağız'a doğru döndüm. 'Bu aralar biraz sessiz takılmam gerekiyor işte, beladan uzak.' Deniz çayımı getirdiğinde gülümsedim. 'Eyvallah.' Bardağı elime aldığımda soğuk ellerim ısınmaya başlamıştı.
'Sizden naber, durgun gibisiniz.' Engin ve Deniz önlerine bakarken Yağız cevap verdi. 'Biz de öyle işte, bir süreliğine bıraktık işleri. Ortalık durulana kadar çıkmayacağız.' Üst üste çıkıp araba kaldırmışlardı. Tabi bu da ilgileri çekmişti. 'Peki ne yapacaksınız?' Bu sefer Engin cevap vermişti. 'Benimki belli, baba mesleğine döneceğiz. Hem bizimkiler dükkanı idare etmekte zorlanıyorlarmış.' Babası vefat ettikten sonra Engin'in annesi ile kardeşi çalışıyorlardı fırında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium | 18
Action'Sana benden uzak durmanı söylemiştim.' Dibime kadar girdiğinde geriye gidemeyip, sadece elimi göğüsüne koyabilmiştim. 'Karşıma çıkan sensin ama, üstelik bu hâlde.' Burnuma kokusu dolarken kelimeleri kafamda düzenlemeye çalışıyordum. 'Buna bir anlam...