41. Bölüm

10.7K 467 129
                                    

'Nihan, adım Nihan Karahan ve bu adamı bulmam gerekiyor.'

İsmimi duyduğu anda tekrar gözlerime kilitlenmişti. Beni tanımadığına emindim ama ismimin ona bir şeyler çağrıştırdığı belliydi.

'Gölge.' Ne? Henüz bir şey diyemeden cevap verdi. 'Lakabı Gölge, kendisine yakışır şekilde.'

Gölge, demek ki bir hayaletin değil, gölgenin peşindeydim bunca zamandır.

'Aslan ağabey, babamın yakın arkadaşıydı. Senin kaybolduğunu düşünüyorduk, hatta belki de öldürüldüğünü.' Babamı tanıyordu! Kim olduğumu anladığını, anlamıştım.

'Burdayım bak, intikamım için geri döndüm.' Masadan kalkmak istediğimde bileğimi kavradı.

'Nihan, dur.' Bırakmadığında tekrar oturdum. 'Küçüktüm o zamanlar, ama babanı tanırdım. Böyle olmasını istemezdi, kendini de öldürteceksin.' Pek yaşadığımı söyleyemezdim. 'Ben nasıl bir yola girdiğimin farkındayım, sonuçlarının da. Yardımın için teşekkür ederim, ama gerisini yalnız da halledebilirim.'

'İkinci şartım ne olacak? Birlikte bir şeyler içecektik.' Yüzündeki ciddi ifade kaybolurken bana göz kırptı. 'Sana verdiğim bilgiler işine yarayacak belli ki, ben sözümde durdum. Sıra sen de.'

Birlikte karanlık bardan çıktıktan sonra arabam ile onu takip ettim. 'Delirium.' Yeni açılan mekan demişti ben neden çakmamıştım bunu peki?

Arabadan indikten sonra yanına ilerledim. 'Başka bir yere gitsek olmaz mı?' Başını iki yana salladı. 'Burda bir işim var.'

Elini belime koyduktan sonra beni içeriye yönlendirdi. Bendeki bu şans ile zaten başka bir şey olmazdı ki.

'Sen burda iki dakika bekle, geliyorum.' Localardan birine geçtikten sonra Alp yanımdan ayrılarak kalabalığa karıştı. Yine de ondan gözümü kaçırmadım.

Yanına gittiği adam ile biraz konuştuktan sonra ondan bir zarf aldı. Zarfı iç cebine koyduktan sonra ise tokalaşıp tekrar yanıma döndü. 'Bak bitti işin işte, başka bir yere gidelim.' Kaya'nın beni görmesini istemiyordum.

'Senin burayla alıp veremediğin ne? Mis gibi mekan işte.' Gidesi yoktu belli ki. Yerimden kalkmayarak dikkat çekmemeye çalışmam gerekecekti.

'Babamın, baban ile yakın arkadaş olduğunu söyledin. Ben neden bilmiyorum bunu?'

'Yakup Soydan, babam.' Yakup amca!

'Sen Yakup amcanın oğlu musun?' Gözlerimi kocaman açtığımda güldü. Küçüktüm o zamanlar ama hatırlıyordum, hatta babamın beni götürdüğü nadir yerlerden biriydi Yakup amcalar.

'Bize gelirdiniz hep, beş en fazla altı yaşlarında falandın.' Hatırlıyordum işte. 'Atarin vardı, sen kızsın oynayamazsın diye tutturmuştun.'

Güldüğünde yine gamzeleri çıktı ortaya. 'Dünya çok küçük bir yer değil mi?' Başımı salladım. O yılları neredeyse unutmuştum. Birden gülmeye başladığında yüzüne baktım.

'Hatırlıyor musun bahçede dut ağacı vardı. Ben tırmanınca inat edip sen de tırmanmıştın ama inenemiştin.'  

'Sonra düşüp bacağımı yarmıştım, evet.' Elbisemi biraz yukarıya kaldırarak hâla yerini koruyan yara izini gösterdim.

'O gün babam beni fena fırçalamıştı.' Gözlerini yara izinden çekerek, gözlerime dikti. 'O zaman baş belasının tekiydin, seninle oynamak istemezdim.' Yüzü biraz ciddi bir ifade almaya başlamıştı. 'Artık büyümüşsün.'

Büyümek zorunda bırakılmıştım evet. Ona bir cevap vermeden, saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. 'Neredeydin bunca zaman?' İşte hassas konuya dokunmuştuk.

Elysium | 18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin