- Aras Guerriero -
Sese aldırmak istemedim. Yoluma devam etmek zorundaydım, saat neredeyse iki'ye gelmek üzereydi. Hadi Nihan, devam et.
'Dur, lütfen.' Bu adamın yaşamasına imkan yoktu. Akıttığı kana bakılırsa çoktan ölmüş olması gerekiyordu ya da ölecekti. Her neyse bu benim sorunum değildi.
'Yardım et.' Sesi zar zor çıkıyordu sanki bütün gücünü kullanıyormuş gibiydi. En azından kalan son gücünü. Ben iyi biri değildim, peki neden çekip gidemiyordum?
Nefesimi dışarıya üfleyip çantamı yere bıraktım. Tekrar odaya girip, botumdan çıkardığım bıçak ile onu bağlı tutan ipleri kestim. 'Yürüyebilir misin?' Adam başını salladı.
Ayağa kalkmak istediğinde neredeyse yere kapaklanıyordu. 'Tamam dur, benden destek al.' Adamın koluna girip birlikte yavaşca odadan çıktık. Az önce yere koyduğum çantayı diğer omuzuma astım.
'Ben teşekkür..' Adamın cümlesini kestim. 'Gücünü yürümek için kullan, acele etmemiz lazım.'
Tekrar kulübeye çıktığımızda dışarıdan gelen bir araba sesi duyabiliyordum. Siktir, hemen gitmemiz gerekiyordu.
'Hadi, az kaldı.' Burdan çoktan tüymüş olabilirdim. Neden kendimi sürekli riske atıyordum böyle? Sonunda kulübeden çıktığımızda ağaçların arasına saklandık. Koluna girdiğim adam nefes nefese kalmıştı, bana ayak uydurmak için kalan bütün gücünü harcıyordu.
Tek bir adım daha atamaz hale geldiğinde onu mecburen ağaca dayalı bir şekilde yere oturttum. 'Sen burada bekle, arabayı alıp geliyorum.'
Adamlar kulübeye girerken ben arabaya doğru ilerledim. Aşağıya indiklerinde tam olarak iki dakikam vardı. Arabayı buraya getirip, adamı alıp gidebilmem için tam olarak iki dakika. Yapabilirdim bunu.
Arabaya bindiğimde çalıştırmak için ilk önce adamların kapaktan aşağıya inmelerini bekledim. Sonunda indiklerinde arabayı çalıştırıp bıraktığım adamın yanına sürdüm. Adamı arka koltuğa yatırtıp, silah dolu çantayı bagaja attım. Tekrar direksiyonun arkasına geçtiğimde gaza yüklenerek oradan uzaklaştım. Aynadan adamların kulübeden koşarak çıktıklarını görebiliyordum.
'Evet!' Sevinçten gülerek direksiyonuma vurdum. İşte bu!
Arka koltuktan gelen öksürme sesi ile yüzümdeki gülümseme silinmişti. Şimdi bir de onunla uğraşmak zorunda kalmıştım.
'Kimin kimsen var mı? Seni bırakabileceğim bir yer?' Başımı hafifce arkaya döndüğümde adam gözlerini kapatmıştı. 'Sakın ölmüş olma.'
Elimi direksiyondan çekip adamın nabzını kontrol ettim. Zayıftı ama atıyordu. Bir an önce bakılması gerekiyordu ama hastaneye gidemezdik. Alkan'ın da yanına gidemezdim, onu bu işe karıştırmak istemiyordum. Ev zaten olmazdı, önce sadece Anıl varken şimdi birde Yeşim gelmişti. Onları bu işe karıştıramazdım. Bir an önce bir şeyler düşünmem gerekiyordu.
Bulduğum ilk açık eczaneye girerek adamın yaraları için malzeme aldım. Ardından ise tekrar arabaya atlayarak küçük bir otele geçtim. Kapının önüne parkettikten sonra arkaya geçerek adama arabadan inmesi için yardım ettim. İçeriye girdiğimde resepsiyonun arkasında oturan Burak gözlerini kocaman açtı. ' Ne oldu?' Beni tanırdı, eskiden beri. 'Sen bana hemen boş bir oda ayarlasana.' Daha fazla soru sormadan çekmeceden çıkardığı ilk anahtar ile asansöre doğru fırladı.
Odaya geldiğimizde adamı yavaşca yatağın üzerine yatırdım. Burak arkamızdan kapıyı kapatarak yanıma geldi. 'Ne oldu?' Gözlerini adamın üzerine dikmişti. 'Kanamayı durdurmazsam ölecek. Bana makas bulabilir misin?' Burak arkasını dönerek odadan çıktı. O arada da ben adamın ceketini çıkarmıştım. Fazla sürmeden Burak geri girdi odaya. Bana uzattığı makası alarak adamın tişörtünü kestim. Bütün vücudu yara içindeydi, ama arasında sadece birtanesi derindi.
'Buna dikiş atılması gerekiyor.' Adamın tişörtünü top haline getirerek yarasının üzerine bastım. 'Şunu tut, ben de malzemeleri hazırlayayım.' Burak yerime geçerek tişörtü, adamın yarasına bastı.
Eczaneden aldığım malzemeleri çantadan çıkardım. İlk önce ellerimi yıkadıktan sonra küçük bir kutudan çıkardığım iğneyi ilaç ile temizledim.
'Beni duyabiliyor musun bilmiyorum ama dikişi ben atacağım, uyuşturmak için ilacım yok, bu yüzden canın yanacak. Sık dişini anladın mı beni?'
Temizlediğim iğneyi dikiş makası ile tuttuktan sonra diğer elime de cımbızı aldım. Başımı kaldırdığımda Burak hâla dehşet içinde yaraya bakıyordu.
'Burak beni iyi dinle. Adamı sımsıkı tutman gerekiyor. Hareket etmemesi gerekiyor anladın mı? Sım sıkı tut.' Başını sallayarak adamın omuzlarını yatağa bastırdı.
Derin bir nefes aldıktan sonra dikişe başladım. Adam acı ile inlerken onu duymamaya çalışıyordum. Kanamayı durdurmak için bu dikişleri atmam gerekiyordu. Sonunda işim bittiğinde tekrar temizleyip yaranın üzerini bandaj ile kapattım.
Adamın nefesi yavaş yavaş düzelirken ben ayağa kalktım. 'Ne olduğunu anlatacak mısın?' Başımı iki yana salladım. 'İlaç ve pamuk masanın üzerinde, diğer yaralarını temizleye bilir misin? Ben şunları atayım.'
Ellerimi yıkadıktan sonra tekrar Burağın yanına döndüm. 'Burak, beni bugün görmedin. Ben burda değilim.' Başını salladı. 'Biliyorum, her zamanki gibi işte.' Ona güveniyordum, bu güne kadar satmamıştı. 'Sana da bir oda acayım mı, yoksa burda mı kalırsın?'
'Gerek yok, zaten gideceğim birazdan.' Burada fazla duramazdım, zaten. 'Bu ne olacak ya?' Sabah defolup gider diyesim gelse bile adam sabaha kadar kendini toparlayamazdı. 'Kendini toparlayana kadar dursun burda işte.' Burak başını çevirerek tekrar adama baktı. 'Dursun da, beni yanlız bırakma. Ölüp de başıma kalmasın, patron öldürür beni haberi olursa.' Nefesimi dışarıya üfleyerek, sandalyenin üzerine oturdum. 'Tamam, burdayım. Kendine gelene kadar en azından. O patronun olacak şerefsiz bir şey derse haber edersin tamam mı?' Burak başını salladı. 'Tamam, ben aşağıya iniyorum şimdi, arada kontrole çıkarım yine.'
❄
Güneş doğmuştu bile ve ben hâla gözümü bile kırpmamıştım. Adamın hâla gözleri kapalıydı. Ara sıra acı ile inlemesinden başka sesi çıkmıyordu. Hatta gece bir kaç defa nefes alıyor mu diye kontrol bile etmiştim.
Koltuktan kalkıp pencerenin önüne geçtim. Hiç bir iz bırakmadığıma emindim, bırakmış olsam bile burayı bulmaları imkansızdı yine de arada kontrol ederdim böyle. Arkamdan tekrar öksürme sesi geldiğinde arkamı döndüm. Adam gözlerini açmış, hatta doğrulmaya çalışıyordu.
'Şş, dikişlerini patlatacaksın.' Hızla yanına yaklaşıp, kalkmasını engelledim. Yatağın kenarındaki boşluğa oturup elime sehpanın üzerindeki ağrı kesicileri aldım. 'Bunları iç, biraz olsun ağrın geçer.' İlaçları avucuna bıraktıktan sonra su bardağını uzattım.
'Kimsin sen?' Gülerek boşalan su bardağını tekrar sehpanın üzerine bıraktım. 'Soru sorabilecek durumda olduğunu mu düşünüyorsun?' Anlamayarak yüzüme baktı.
'Ne işin vardı orada?' Adam cevap vermeden yüzümü inceledi. Konuşmayacağı belliydi, bu kadar dayaktan sonra konuşmuş olurdu yoksa. Gözleri mavinin daha önce hiç görmediğim bir tonundaydı. Ne kadar detaycı olsam da dün gece fark etmemiştim, gerçi o da gözlerini neredeyse açmamıştı.
'İnatçıyız demek ki, güzel.' Gülerek tekrar doğrulmaya çalıştı. 'Bu kadar dayak yediğine göre adamların damarına basmışsın. Dün neredeyse ölüyordun.'
Adam tekrar güldü. 'Değdi ama.'
Başımı iki yana salladım. 'Sen dinlenmene bak, iyileş, sorunlarımın birinden kurtulurum ben de.'
'Beni öylece bırakacak mısın?' Omuzlarımı silktim. 'Sağlam kalan yerlerini ben kırsam orada ne yaptığını anlatır mısın?' Sırıtarak başını benim başıma yaklaştırdı. 'Denemeye ne dersin?' Gözlerimi devirerek ayağa kalktım. 'Bu sefer kurtulamaya bilirsin.' Adamın türkçesi gayet düzgün olmasına rağmen, anlam veremediğim bir aksanı vardı.
Oda'dan çıkmak istediğimde arkamdan seslendi. 'Hey, adını söyle en azından. Beni kurtaran kadının adını bilmek hakkım değil mi?'
'Dikkat et de seni kurtaran kadın sonun olan kadına dönüşmesin.' Adam attığı kahkahayı acı ile inleyerek sonlandırdı. 'Aras, en azından sen sonu olduğun adamın adını bil.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium | 18
Action'Sana benden uzak durmanı söylemiştim.' Dibime kadar girdiğinde geriye gidemeyip, sadece elimi göğüsüne koyabilmiştim. 'Karşıma çıkan sensin ama, üstelik bu hâlde.' Burnuma kokusu dolarken kelimeleri kafamda düzenlemeye çalışıyordum. 'Buna bir anlam...