Sınıf duvarında asılı duran saate bakış attım. Son dersin bitmesine 10 dakikadan az zaman kalmıştı. Okul çıkışı Kuzey ile bir kafeye gidip kahve içecektik. Buna seviniyordum. Kuzey, aklımı dağıtıyor ve beni düşüncelerimden uzaklaştırıyordu. O iyi bir arkadaştı.Sabırsızca bacağımı sallamaya başladım. Genelde bunu hep yapardım. Deniz nefret ederdi ama bu benim umurumda değildi. Bazen bilerek yapıyordum. O ise çileden çıkıyordu. Derse odaklanmayı denediğim sırada bacağımı bir el durdurdu. Yanımdaki bedene bakışlarımı çevirdim. Çatık kaşlarını tahtaya odaklamıştı. Teninin tenime değmesini ve kalbimin buna tepki vermesi istemiyordum.
Elini elimle tutup bacağımdan ittim. Yavaşça kulağına yaklaştım.
"Rahatsız olduysan gidebilirsin."
Meydan okuyan sesimle bakışlarını bana çevirdi.
"Hiç niyetim yok."
Anlamsız savaşımızı bakışlarımız sürdürdü. Gözlerinin gözlerime değmesini istemiyordum. Bir süre sonra göz kontağımızı ben sonlandırdım. Hafif kıkırtı çıkartıp önüne döndü. Kalbim tekrar atmaya başladı. Çok hızlı, çok hızlı...
Zil sesini duymamla kitaplarımı toplamaya çalışmam bir oldu. Çalışmam diyordum çünkü titreyen ellerim bu duruma hiç yardımcı olmuyordu. Deniz'in üstümde ki etkisini istemiyordum.
Biraz kalbimi dindirmek için çantamdan su çıkarttım ve içmeye başladım. Deniz beni izliyordu.
"Hızlı toparlan da gidelim."
Söylediği kelimelere anlam veremedim.
"Seninle gelmiyorum."
Yüzü kasıldı ve alaycı gülüşü dudaklarına yayıldı.
"Ah, o kızıl kafayla gidiyordun değil mi?"
Gözlerimi devirdim.
"Kuzey ile gidiyorum."
"Seçim senin, sevgilim."
Uzun boyuyla yanıma yaklaştı, eğildi ve dudaklarını yanaklarıma değdirdi.
Senden nefret ediyorum, Deniz.
Beyaz dişlerini görebileceğim bir gülüş sundu ve gitti. Arkasında nutku tutulmuş bir ben bırakarak. Sanırım, Yosun 1 / Deniz 1
-------
"Daha sonra elimde ki topu kafasına hedef alarak attım."
Kahkaha atmayı unuttuğum günlerde bana tekrar kahkaha atmayı öğreten çocuğun kolunu tuttum ve daha fazla kahkaha attım.
Gülmekten kısılan sesimle, "Sen nasıl bir arkadaşsın öyle?" dedim.
"Beni tanıman gerekirdi, Çakıl"
Sahte alınganlıkla kalbini tuttu.
"Kalbimi kırıyorsun."
"Peki, peki özür dilerim."
Kahvesinden bir yudum aldı.
"Denizle nasıl gidiyor?"
Adını duymak kalbimi tekrar hızlandırdı. Derim bir nefes aldım ve bakışlarımı kahvemde sabitledim.
"Her zaman ki gibi."
Suratımı asmamaya çalıştım.
"Her zaman nasıl olduğunuzu bilmiyorum ama konuşmak istemezsen anlarım."
Arkadaşça tavırları bana güven veriyordu. Ona her şeyi anlatmak istedim. Deniz ile ailelerimiz istediği için sevgili olduğumuzu, aslında birbirimizden nefret ettiğimizi, küçükken harika dostlar olduğumuzu ama şuan düşmandan farksız olmadığımızı anlatmak istedim. Yapamadım. Bunların hepsinin değişeceği umudu kalbimde yeşerirken bu olumsuzlukları dile getiremedim.
Kurtarıcım Kuzey'in telefonunun melodisi oldu. Bana izim isteyen bakışlarla baktı. Onu onaylamam ile masadan kalktı. Rahat konuşabileceği bir yere geçti.
Bir süre sonra geri geldiğinde suratı asılmıştı.
"Sorun mu var?"
"Annem kendini pek iyi hissetmiyormuş."
"O zaman ne duruyorsun, gitsene?"
Sözlerimle gözleri parladı.
"Senin içim bir sorun olmaz değil mi?"
Güldüm. Bunu çekinerek sormasına biraz üzülmüştüm.
"Saçmalama, ben biraz daha kahve kokusu arasında kalacağım."
"Bunu en kısa zamanda tekrarlayalım."
Onu onaylayarak gidişini izledim. Aslında Güneşi çağırabilirdim ama biraz yalnız kalmak istedim. Sanki hiç yalnız değilmişim gibi...
Biraz camdan yoldan geçen insanları izleyebilirdim. Bakışlarımı dışarıda hızlı yürüyen insanlara odakladım. O an karşı kaldırımda iki silüet dikkatimi çekti. Tanıdık olmasının yanı sıra biri sevgilim biri ise ona aşık olan kızdı. Deniz ve Sema konuşuyorlardı. Bunda sorun yoktu fakat bedenimi ele geçiren titreme düşüncelerimin tam aksini iddia ediyordu.
Birbirlerine sarıldılar ve Sema Deniz'i öptü.
Midem bulandı.
Kalbim deli gibi çarpmaya, burnum yanmaya, gözlerim dolmaya başladı.
Senden nefret ediyorum, Deniz. Tüm kalbimle, benliğimle, ruhumla, duygularımla senden nefret ediyorum.
YN/ Ah be, Yosunum.