Kasada borcumuzu ödedikten sonra asice esen rüzgârı kucakladık. Montuma biraz daha sarıldım. Yanımda ince bir deri ceketle duran çocuk bu soğuktan pek etkilenmiş gibi durmuyordu. Sorduğum soruyu tekrar sormak istemedim. Üşümediğini söylemişti. Gerisi beni ilgilendirmezdi.
Cebime tıkıştırdığım telefonu çıkarıp saate baktım. Son otobüsün kalkmasına 15 dakika vardı. Bunu söylemek için Deniz'e döndüm. O gökyüzüne bakıyordu.
"Bu hava da yıldızları mı arıyorsun?" dedim alayla. Başını bana çevirmedi. Kafasını hafifçe hayır anlamında salladı.
"Yağmur yağacak gibi," dedi. Sözleriyle gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Karanlık gökyüzü kendini daha da belli eden karanlık bulutlarla kaplıydı.
"Fırtına çıkabilir. Çabuk olsak iyi olur."
Hızlı adımlarla durağa yürüdük. Rüzgâr biraz daha şiddetlenmeye başladı. Suratımın uyuştuğunu hissettim. Bu hissi oldukça seviyordum. O an otobüse binmek yerine yürümeyi tercih etmek istedim. Fakat bunu yanımda Deniz ve hiç ısıtmadığına adım kadar emin olduğum deri ceketi varken yapmak istemedim. Düşüncelerimin anaç bir tavır almaya başladığını hissettim. Gereksizdi. Onlardan kurtulmak için beynimde bir şarkı yarışması düzenlemeye karar verdim ve herhangi bir şarkıyı zihnimde mırıldanmaya başladım.
"Eve kadar yürümeye ne dersin?"
Benim düşüncelerimden akan ama asla dile getiremeyeceğim teklifi Deniz kelimelere dökmüştü.
"Bunu isterdim ama hasta olmanı istemiyorum. 40 dakikalık belki de daha fazla olacak bir yürüyüşe dayanamayacağını düşünüyorum."
Dilimden çıkan fazla cümlelere engel olamadım. Sadece hayır demeliydim. Gereksiz ayrıntılara gerek yoktu. Bunları onun bilmesine gerek yoktu.
"Kalbimin beni ısıttığına yemin edebilirim." Genişçe gülümsedi ve elini tutmam için bana uzattı. Elini nazikçe ittim. Küstah.
"Arkadaş olmaya çalışan insanlar birbirlerinin ellerini tutmazlar Ozan Deniz," dedim soğuk bir sesle.
"İstersen sana bilmediğin insan ilişkileri konusunda ders verebilirim."
Deniz hâlâ olduğu yerde durmaya devam ederken ben yönümü caddeden ara sokağa çevirdim ve onu ardımda bırakarak yürümeye devam ettim. Birkaç adım sonra bana yetişti. Lambaların aydınlatmaya çalıştığı geniş sokakta sessizce yürüdük.
"Haklısın, elini tutmaya çalışmamalıydım. Alışkanlık işte. Bazen aklım eski zamanlarımıza kayıyor."
Cevap vermedim. Eski zamanlara kayan zihnini durdurmaya çalışamadıkça bu oyunu kazanamazdı. Bu benim işime gelirdi.
Birkaç adım sonra karşımızdan gelen birini farkettim. Işıklar o kısmı aydınlatmadığı için kim olduğunu anlayamamıştım. Daha sonra karanlık silüet aydınlıkta şekil buldu. Kimsenin bu saatte pek yürüyüşe çıkacağı ihtimalini düşünmezdim ama sanırım bu Sema için geçerli değildi.
Yanımızdan sessizce geçip gitmesini istedim. Fakat bu mümkün olmadı. Denizle son zamanlarda kurduğu yakınlık canımı sıkmaya başlamıştı. Bu yakınlık nasıl kurulmuştu hiçbir fikrim yoktu ama hoşuma gitmiyordu. Hiç hoşuma gitmiyordu.
"Selam, Deniz."
Deniz'in tam karşısında durmuş gözleriyle bana bakmaya uğraşmamıştı bile. Ah, yok sayılıyordum. Aptal bir kız tarafından hemde...
"Bu saatte dışarda ne işin var böyle?" dedi meraklı sesiyle. Gözlerimi devirdim. Vücudum karıncalanmaya başladı. Soğuktan olmasını diledim.