Çakıl: Deniz (19.09)
Çakıl: Nasılsın? (19.09)
Ozan Deniz: Yorgun :(
Ozan Deniz: Sen?
Çakıl: Ders çalışıyordum da
Çakıl: Mola vermiştim
Çakıl: Antremandan çıktın değil mi?
Çakıl: Nasıl gidiyor?
Ozan Deniz: Bu sene şampiyonluk bizde gibi ama bilemiyorum.
Ozan Deniz: Takımın geneli son sınıf olduğu için
Ozan Deniz: Antremanlarımız aksadı biraz...
Çakıl: Kendini fazla yorma :)
Çakıl: Yapabileceğini biliyorum.
Çakıl: Sana inanıyorum.
Ozan Deniz yazıyor....
Ozan Deniz çevrimiçi
Ozan Deniz yazıyor...
Ozan Deniz: Beni mutlu ediyorsun.
Ozan Deniz: Uzun zamandır bu anın gelmesini bekliyordum.
Ozan Deniz: Benden vazgeçme olur mu?
Ozan Deniz: Seni gözümü açtığım ilk andan beri seviyorum, Yosun.
Ozan Deniz: Beni yarı yolda bırakma
Ozan Deniz: Sensiz ben bir hiçim.
Çakıl: Şey,
Çakıl: Molam bitti :)
Çakıl: Gitsem iyi olur.
Ozan Deniz: :)
●Görüldü.-----
Uykum, yanımda titreyen telefon nedeniyle bozuldu. Gözümde duran uyku bandını alnıma kaldırdım ve karanlık odama baktım. Bu saatte alarmımın çalması imkansızdı. Hâlâ yanımda titreyen telefonu elime aldım ve Deniz'in aradığını gördüm. Kaşlarım istemsizce çatıldığında aramaya cevap verdim.
"Neler oluyor?"
Telefondan bir süre hışırtı sesi yükseldi. Daha sonra ise Deniz'in yumuşak sesi kulaklarıma ulaştı.
"Aşağı gelmelisin. Kalın giyin."
"Ne-"
Yüzüme kapanan telefonla cümlem yarım kalmıştı. Telefonu kapatmadan önce saate baktım.
02.35
Bu saatte Deniz'in burada ne işi vardı ki? Uyku sersemi olduğum için sorgulamayı bırakıp hızlıca yataktan kalktım. Odamın perdesini hafif açtığımda Deniz'in babasının arabasının aşağıda durduğunu gördüm. Deniz'in neler çevirdiğini bilmiyordum ama şu an bu durumdan pek memnun olduğum da söylenemezdi. Geceye kadar ders çalışmış daha sonra ise Amerika'da bulunan birkaç okul araştırması yapmıştım. Ayrıca yattığım da ise uykuya hemen dalamamıştım. Deniz tarafından uyandırıldığım için oldukça mutsuzdum. Ona yakın olmam gerekiyordu fakat bunu başarıp başaramadığımı, onun bana inanıp inanmadığını bilmiyordum. Onunla saatlerce yan yana olmak benim için fazla zordu. Onsuz geçirdiğim zamanlar da biraz olsun nefes alabildiğimi hissedebiliyordum.
Pencerenin yanından ayrılıp pijamalarımı hızlıca üzerimden çıkarttım. Dolabımdan bir kot pantolon ve elime ilk geçen siyah bir kazağı aldım ve üzerime geçirdim. Saçlarımı hızlıca tarayıp sessizce odadan çıktım. Annem ve babam, bu saatte gizlice dışarı çıktığımı duysaydı başım belaya girebilirdi. Deniz, düşüncesizliklerine devam ediyordu. Ona kızılmayacağını biliyor olmalıydı. İçimde tekrar yükselen nefretimi bastırdım. Her şeyi berbat etmesine izin vermeyecektim. Portmantoda asılı montumu hızlıca üstüme geçirdim ve kenarda duran evin anahtarını cebime sıkıştırdım. Spor ayakkabılarımı elime aldım ve sessizce çelik kapıyı açtım. Hızlıca kendimi dışarı atıp kapıyı aynı sessizlikle kapattım. Ayakkabılarımı giyip asansörün düğmesine bastım. Deli gibi uykum olmasına rağmen uyuyamamak sinirlerimi bozmuştu. Asansörün gelişiyle hızla aşağıya indim. Sitenin bahçesinden çıkıp siyah Range Rover'ın önünde duran Deniz'i gördüm.
"Neden beni buraya çağırdın?"
Hem boş sokakta etrafta birileri var mı diye bakıyor hem de kısık sesle Deniz'le konuşmaya çalışıyordum.
"Arabaya binelim. Seni bir yere götürmeliyim."
Sürücü koltuğuna oturduğunda ben de yanına geçtim. Arabanın içi sıcaktı. Kasınlan kaslarım anında gevşemeye başlamıştı.
"Ehliyetini şu an mı kullanmak istiyorsun yoksa?" Alayla çıkan sesim onu güldürdü. Bana cevap vermek yerine müzik çalara uzandı ve şarkı açtı. Ben de daha fazla konuşma gereği duymadım. Bakışlarımı karanlık sokaklara diktim. Arada Deniz çalan şarkılara eşlik ettiğinde bakışlarım istemsizce ona dönüyordu. Ona her baktığımda mutlu yüz ifadesini görmek doğru yolda olduğumun bir işaretiydi.
Sıcak yüzünden kendimi yeniden uykuya teslim etmeden Deniz arabayı durdurmuş, bedenini bana çevirmişti. Etrafa bakış attığımda nerede olduğumuzu tam olarak anlayamamıştım.
"Neredeyiz?"
Bana beyaz dişlerini göstererek gülümsedi.
"Az sonra öğreneceksin."
Arabadan çıktığında bende kapımı açtım. Anında içeriye dolan soğuk hava bedenimde kapıyı tekrar kapatma isteği uyandırsa da bunu yapmadım ve kendimi dışarıya attım.
"Etraf çok karanlık," dedim Deniz'e bakarak. Onu bile zar zor görebiliyordum.
Deniz, elimi tutup bedenimi kendine çekti. Kolunu omzuma attı ve beraber yürümeye başladık.
"Gecenin bir yarısı beni buraya neden getirdiğini hâlâ anlamış değilim, Deniz."
Bana cevap vermedi. Biraz daha yürüdüğümüzde az uzağımızda duran gölü farkettim. Ay ışığı gölün üzerine yansımıştı. Az öncekinin aksine etraf biraz daha aydınlık gözüküyordu. Biraz daha yürüyüp bir ağacın yanında durduk.
"Burayı hatırladın mı?"
Hafızamı biraz zorladığımda gözlerimi ağaçta gezdirmeye başladım. Başımı yukarı kaldırıp ağacın tepesinde duran ağaç evi gördüğümde istemsizce gülmeye başladım.
"İnanamıyorum, bu ev hâlâ burada duruyor muydu?"
Bakışlarımı Deniz'e çevirdiğimde onun da benim gibi güldüğünü farkettim.
"Buraya fazla kişi uğramadığı için, hâlâ burada duruyor."
Hatıralarım bu evde geçen küçüklüğümüzü gözlerimin önüne serdi. Eskiden, aramıza kimsenin giremediği zamanlar bu evde sayısız oyunlar oynamıştık. Babalarımız bu evi içine şu an bile sığabilmemiz için büyük yapmıştı. Bir zaman sonra buraya eskisi gibi gelmemeye başlamıştık. Bu evin yıkıldığını düşünüyordum. Fakat eskisi gibi karşımda duruyordu. Sapasağlam...
"Sana bunu göstermek için sabahı bekleyemedim," dedi Deniz ve birkaç adım atıp yanıma ulaştı.
"Senin ve benim hatıralarımız da güzel hatırlayacağımız günler de var, Yosun. O hatıralara yenisini eklemek istiyorum. Seninle beraber hatırlamaktan asla bıkmayacağım hatıralar bırakmak istiyorum."
Bakışları bir kızı serseme çevirecek, onu kendine bağlayacak güçteydi. Kalbindeki sevgi güneşten daha sıcaktı. Tüm buzları eritebilirdi. Lakin benim ona karşı büyüttüğüm nefrete, bunların hiçbirisi etki etmiyordu. Benim nefretim onun sevgisinden büyüktü. Ona hiç unutamayacağı bir hatıra verecektim ama bunu mutlulukla hatırlayacağını hiç sanmıyordum.
YN/ Deniz, benim sevgili oğlum ❤