Günler hızla ilerlemeye devam ediyordu. Kuzeyle en son konuşmamızdan beri 3 gün geçmişti ve bu 3 gün içinde okula gelmemişti. Ona defalarca mesaj atmıştım fakat bana kısaca iyi olduğunu, bir süre kafasını dinlemesi gerektiğini söylemişti. Onu yalnız bırakmaya içim el vermese de yapabileceğim bir şey yoktu.
Denizle birbirimize sarıldığımız günden beri konuşmuyorduk. Arada bakışlarını üzerimde hissediyordum ama onunla göz göze gelmek istemiyordum. Pişmandım. Ona sarılmamalıydım. O aptal duygularıma yenik düşmemeliydim. Ona attığım her adım da ölüme yürüdüğümü biliyordum. Buna son vermeliydim çünkü tam bir dengesiz gibi davranıyordum. Ondan nefret ettiğimi söylüyordum ama tam tersi hareketler yapıyordum. Deniz için bu hareketlerimin dayanılmaz bir acı verdiğini biliyordum. Bırakmalıydım. Onunla düğümlenmiş iplerimizi kesmeliydim ve ikimizi de özgür bırakmalıydım. Deniz için gösterebileceğim tek iyilik bu olmalıydı.
Düşüncelerimden sıyrılıp çaprazımda oturan Güneş'e gözlerimi diktim. Onun da ruh hali bizden farklı değildi. Demirle tartışmışlardı. Demir'in onu yıprattığını biliyordum ve bunu o da biliyordu. Güneş, Demir'i seviyordu fakat Demir için Güneş tam olarak ne ifade ediyordu, bilmiyordum. Tek istediğim arkadaşımın üzülmemesiydi. Güneşle tam olarak aramı düzeltememiştim fakat o benim hâlâ en iyi arkadaşımdı. Onun kalbinin kırılması, beni de kırardı.
Önümde duran test kitaplarına tekrar yöneldim. Öğle arasındaydık ve sınıf olarak her bulduğumuz fırsatta ders çalışıyorduk. Kimse gürültü yapmadığı için odaklanmamız kolay oluyordu. Keşke zihnimde dönüp duran düşüncelerinde bir süre veya sonsuza kadar seslerini kısabilseydim. Eminim o zaman anne ve babamın istediği gibi bir öğrenci olabilirdim. Başarılı ve zeki... Lakin hep odaklanma sorunları yaşamıştım. Zihnimdeki sesler ilkokula başladığımdan beri susmuyordu. Eskiden bu durumu fazla üstelemiyordum ama şuan ders dışında her şeyi düşünüyordum. Böylece baş ağrılarım da artmaya başlamıştı. Bu durumu anneme anlattığımda şımarıklık olarak nitelendirmesinden dolayı konuyu kimseye açmamaya karar vermiştim.
Birkaç soru çözdüğümde sınıfın kapısı açılmıştı. Kimin geldiğine bakmadan soru çözmeye devam ettim. Sessiz ortamda çıkan ayakkabı sesi bana doğru yaklaştığında ne kadar dirensem de başımı kaldırıp etrafa baktım. Sema'nın bana doğru geldiğini gördüğümde kaşlarım çatıldı. O ise çarpık gülüşüyle başımda dikildi.
Ona anlamsızca bakmaya devam ettiğimde kulağıma eğildi. "Dışarı da konuşmalıyız," dedi kısık bir sesle. Başımı onay verircesine salladım ve peşinden bende sınıftan çıktım. Semayla çok fazla karşılıklı konuşmamıştık. Genelde benimle mesaj üzerinden konuşmak daha da işine gelirdi. Şuan ne diyeceğini deli gibi merak ediyordum.
Bahçeye çıktığımızda boş bir alana geçtik. Kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Ne konuşmak istiyorsun?"
Sesim aceleci ve sert çıkmıştı. Sema'yı sevmiyordum ve Deniz'e olan saplantılı aşkı sinirlerimi bozuyordu. Onu gerçekten sevdiğini iddia ediyordu ama öyle olmadığını biliyordum. O sadece hırslarının kurbanı oluyordu. Eğer gerçekten Deniz'e değer verdiğini hissetseydim...
"Hâlâ aynı yolda yürümeye kararlı mısın?"
Düşüncelerimin devamını duyduğum sesle getiremedim. Sorduğu soruda ne anlatmak istediğini bulmaya çalıştım fakat bulamadım.
"Neden bahsediyorsun?"
Kısık bir kahkaha fırlattı ve gülümsedi. Sonra yüzünü düzeltti ve ciddiyet kazandı. Elini pantolonunun cebine attı ve bir kart çıkarttı. Kartı bana uzattı.
"Bunu al. Güvenebileceğin bir psikoloğun numarası."
"Ne?!"
Sesim fazla yüksek çıkmıştı. Aldırmadım.
"Psikolojinin bozuk olduğunu hepimiz biliyoruz, Çakıl. Sen umrumda bile değilsin ama tavırların sevdiğim insana zarar veriyor. Onun iyiliği için bu kartı al ve tedavi ol."
Duyduklarım zihnimde anlamlandığın da bedenim yoğun bir titremenin esiri oldu. Kalbim hızlandı ve midem bulanmaya başladı. Kızgın bir şekilde parmağımı karşımda duran kendini beğenmiş kıza doğrulttum.
"Sen, sen ne dediğini sanıyorsun?"
Ses tonum tehditkarlığıyla beni korkuttu fakat Sema gülümsemesini yüzünden silmedi. Elimi tuttu ve kartı avucumun içine bıraktı.
"Hastalığını kabul et, Çakıl."
Arkasına bile bakmadan okula yürümeye başladı. Ben ise titreyen bedenimi hareket bile ettiremedim.
----
Çakıl: Senden nefret ediyorum (13.05)
Çakıl: Hayatıma soktuğun o iğrenç insandan da nefret ediyorum.
Çakıl: Hasta değilim ben anladın mı beni
Ozan Deniz: Yosun
Ozan Deniz: Ne oluyor?
Ozan Deniz: Neden okulda değilsin?
Çakıl: Biliyor musun, cehenneme kadar yolunuz var!
●Görüldü.YN/ Sema, böyle yaparak Deniz'in seni sevebileceğini mi düşünüyorsun?