1. Bölüm

422 15 7
                                    

1 ay sonra..

Gökyüzü turuncu renge hakim olmuşken bardaktan boşanırcasına yağan yağmur göz bebeklerimde titreşen göz yaşına eşlik ediyordu. Motordan çıkan ve yağmurun sesini ezip geçmeye çalışan güçlü egzoz sesi kalbimin sesini bastırmaya yetmiyordu. Bir karar vermiştim ama sorumluluğunu taşıyamayacak kadar güçsüz hissediyordum. Yetmiyordu. Dinmiyordu. Geçmiyordu.

Savaş az önce benimle konuşmuş ve her şeyin hazır olduğunu söyledikten sonra dışarı çıkmış kapının önünde motorunu çalıştırırken camdan bir kez daha göz göze gelmiştik ve sonunda gaza basıp ortadan kayboldu.

Şimdi geriye sadece  beklemek kalıyordu. Bu ana kadar kendimi hazır hissediyordum ama şu an hissettiğim tek şey huzursuzluktu. 

Düşüncelere dalmışken duyduğum tıkırtılarla neler olduğunu anlamaya çalışarak arkamı döndüğümde hiçbir şeyi idrak edemeden burnuma değen mendil ve yaydığı kokuyla kendimden geçmiştim. 

Zihnimin duvarlarını zorlayan bağırış sesleri, bir yerlere çarpıp kırılan eşya sesleri, karanlığın içinden kurtulmaya çalışan göz kapaklarım.. Kendime gelmeye başladığımda yattığım geniş yataktan hızlıca doğruldum. İlk anda başım dönse de kendimi toplamayı başarmıştım. İçeriden gelen sesler azalsa da varlığını koruyordu. Ayağa kalkıp sakinleşmeye çalıştım derin bir nefes aldım ve odanın kapısına doğru yürüdüm.

Kapının koluna elim gittiğinde kapı büyük bir hızla açıldı ve yalpalayarak geriye düştüm. Ellerimi sızlayan başıma götürdüm ve ah kelimesi ağzımdan çıktı. Kafamı hafifçe kaldırdığımda karşımdaki adamın  kehribar gözlerini ve sinirden gerilen çenesini gördüm. Öfkeli gözleri kısıldı ve yanıma doğru geldi.

Elini tutmam için bana doğru uzattı. "İyi misin, ne işin var kapının dibinde?" diye soğuk bir şekilde sordu. Çimen yeşili gözlerimin içine cevap bekleyen bir şekilde bakmaya devam etti.

Ben de var olan korkumu körükleyerek iyice korktuğumu belli ettim ve ayağa kalkarak ondan birkaç adım geriye gittim.

"İyi miyim? İyi miyim sence? Sen kimsin, benden ne istiyorsunuz?" diye öfkeyle soludum.

O ise benimle muhatap olmak istemediğini çok net bir şekilde belli ederek eliyle bir işaret yaptı ve adının Mert olduğunu duyduğum kişiyi yanına çağırdı. "Söyle Yaman" dedi.

"Konuştur, her şeyi öğren." dedi ve dışarı çıktı. 

"Ben de buradayım yalnız." diyerek sitem etsem de oralı olmamıştı.

Bellerindeki silahlar ve sayamadığım kadar çok adamın varlığını gördüğümde mafyanın göbeğine düşmüş birine göre fazla sakin görünebilirdim ama her şeyi içime atarak yaşamış biri olarak bu pekte değişik gelmiyordu. 

Mert suratındaki sinsi sırıtışla bana doğru yaklaştı. Kolumdan tuttu ve yatağa oturmamı sağladı. Tepemde dikilerek sorularına başladı.

"Adın ne?" diye tam sormuştu ki kapı büyük bir gürültüyle açıldı. 

Yaman dedikleri adam kehribar gözlerini gözlerime dikmiş bütün heybetiyle kapının önünde dikiliyordu. Öfkesi onu ele geçirmiş gibiydi ama bunu yalnızca benim gibi insanları iyi analiz eden biri anlayabilirdi. Çünkü bunu çok iyi bir şekilde örtbas ediyordu.

"Mert dışarı. Vazgeçtim, ben halledeceğim. "dedi ve Mert anlamadığını belli eden bir bakış atsa da sonunda odadan çıkmıştı. 

Yamanı tanımasam da içten içe ondan nefret ediyordum. Bu çok kuvvetli bir histi.

MasumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin