26. Bölüm

46 6 4
                                    

Ne zaman uyanacağımı bilmediğim ve hiç bitmesini arzu etmediğim bir rüyanın içinde gibiydim. Gün geceye dönerken, hayallerimin gerçeğe dönüştüğünü hissediyordum. Yaman'ın itirafları, güzel sözleri ve bıkmadan usanmadan sürekli baktığım yüzük anın gerçekliği önüme seriyordu. Yoksa şu anda hissettiklerimin hayallerden farkı yok gibiydi.

Ona ismini birkaç kez daha söyleyip o güzel yüzünde bir ömrü tüketebileceğimi fark ettiğimde nihayet beni kendine çekerek öpmüş ve gerçeklik algımı bir kez daha yerle bir etmişti. Şimdi sevincin ve mutluluğun göğüs kafesimi kapladığı anları kafamda tekrar tekrar canlandırırken Yaman'ın arabasına binmiş eve dönüyorduk. O kadar çok dalmış ve kendi dünyamda kaybolmuştum ki araba durduğunda Yaman'ın sesiyle kendime geldim.

"Hadi, mimoza çiçeğim geldik." dediğinde ona söndüm ve etrafı taradım.

"Biz eve dönmüyor muyduk? Burası neresi, neden geldik?" diye sordum.

"Soru sormadan ne kadar durabilirsin merak ediyorum bazen" derken yamuk bir gülüşü arabanın içinde bırakarak indi. Arkasından bende indiğimde yanıma gelerek elimden tuttu ve karşımızda duran gösterişli binaya girdik. 

"Sen benimle uğraşmadan ne kadar süre durabilirsen o kadar diye düşünüyorum." diyerek gülümsedim.

Daha fazla soru sormak istesem de bugünün bana neler getireceğini savunmasızca bekleme fikri hoşuma gitmişti ve şimdilik buna ayak uyduracaktım. Yaman ile görkemli büyük kapının önünde durduğumuzda tokmağını kavrayarak ileriye doğru itti ve karşımda asla görmeyi beklemediğim kocaman salonun içinde tanıdığım ve sevdiğim herkes vardı. Hep bir ağızdan doğum günümü kutlayarak bağırıyorlardı. 

Hiç beklemediğim için mi yoksa içten içe hep böyle bir sürprizi hayal ettiğimden dolayı mı bilmiyorum ama bir güne yetecek hatta artacak kadar şok olmuş ve mutluluğu her bir zerreme kadar hissetmiştim. Gözlerime dolan yaşları geri yollamaya çalışarak yüzümde birkaç saattir eksik olmayan gülümsemeyi daha da büyüttüm ve sırasıyla herkese sarıldım. 

Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi beni oyuna getiren Cenk, huysuz olmasına rağmen benim için buraya gelen Mert, sert duruşundan taviz vermeyen Adil ve hemen yanında buruk gülümsemesiyle bana bakan Erdem, canımın içi annem, vakur tavırlarıyla Beste hanım, babamın kokusunu bana anımsatan amcam ve Emir olmak üzere herkes buradaydı. Hatta Ayfer hanım bile güzelce giyinmiş ve ailem diyebileceğim bu insanların yanında yerini almıştı. Herkese çok teşekkür ederek kalbimin sahibine doğru yöneldim.

Gururlu duruşu, tebessüm eden dudaklarına eşlik ederek parlayan gözleri her adımımı takip ediyordu. Kollarına ulaştığımda bir kez daha sımsıkı sarıldım ve yanağına güçlü bir öpücük kondurdum. 

"Mutlu musun Hanzade?"

Kafamı hafifçe göğsünden çektim ve bayıldığım gözlerine bakarak gülünce kısılan kenarlarında takılı kaldım. 

"Eğer bir dilek hakkım olsaydı o da bu anda kalmak olurdu. O kadar mutluyum ki uzun zamandır bu kadar mutlu olduğum bir anımı hatırlamıyorum. Kollarım ait olduğu yerde senden güç alırken, gözlerin gözlerime böyle bakarken başka bir yerde olduğumu düşünemiyorum bile Yaman." dedikten sonra parmak uçlarımda yükselerek gözünün kıvrımlarına dudağımı bastırdım.

Yaman bana cevap vereceği sırada telefonumun çalan sesi onu durdurdu ve aç dercesine eliyle işaret edince deri ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Arayan numarayı tanımıyordum ama Ahsen ya da Savaş olabileceği düşüncesiyle Yaman'ın yanından bir iki adım uzaklaşarak telefonu açtım.

"Hande!"

"Ahsen, sen iyi misin? Çok merak ettim, neredesin, neden telefonunu açmıyorsun?" diye sordum.

MasumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin