Uzun zamandır hissetmediğim bir duygu olan heyecanım yüzünden sabahı zor etmiş, bölük pörçük bir uyku uyumuştum. Güneşin doğuşunu izlerken Yaman için yazdığım mektubu son bir kez daha okudum ve zarfın içine koyarak kaldırdım. Saatler beklerken ne de yavaş geçiyordu. Odamdan çıkmak istesem de kızları uyandırmak istemediğim için bir süre daha pencerenin önünde oturup baharın gelişini yaprakların hafif hafif salınışını izledim.
Nihayet saat biraz daha ilerlediğinde üzerimi değiştirerek odamdan çıktım. Ahsen salonda hala uyuyordu. Onu rahatsız etmeden Biricik'in odasına girip kontrol etmek istedim. Tam kapısını açacağım sırada o benden önce davranıp odadan dışarı çıktı.
"Günaydın Hanzade" derken yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
"Günaydın. Burada olduğuna hala inanamıyorum. Nasılsın, kolun nasıl oldu?" diye sordum.
"Sadece bir sıyrık zaten önemli bir şey değil. Gayet iyiyim, merak etme."
"Peki madem. Ben kahvaltı için bir şeyler alacağım, dışarıdan istediğin bir şey var mı?" diye sordum.
"Yok ama Gökhan'la konuşma imkanın var mı? Sesini duymak istiyorum." dediğinde şaşırmıştım. Abimle sevgili olmalarına kolay kolay alışamayacağımdan emindim.
"Abimle görüşmüyorum. Yani yaşadığımı ve iyi olduğumu biliyorlar ama kimseyle görüşmek istemiyorum."
"Anladım." dediğinde yüzü asılmıştı.
"Bir planım var. Eğer Yaman gelirse önce dediğiniz gibi onunla konuşuruz sonra herkese haber veririz. Hem senin güvenliğin için bu daha mantıklı. Senin nerede olduğunu bilmemeliler ve herkes seni aramaya devam etmeli."
"Tamam o zaman anlat hadi planını." derken heyecanlanmış görünüyordu.
"Böyle ayaküstü olmaz. Sen içeriye geç Ahsen'i uyandır, bende kahvaltı için bir şeyler alıp hemen döneceğim." dedim ve üzerime hırkamı alarak evden dışarı çıktım.
İki sokak altta bulunan ve her zaman gittiğim küçük fırına doğru yürürken yolda Andrew'u gördüm. Gülümseyerek yanıma doğru koşturdu. Her sabah olduğu gibi koşuya çıkmış olmalıydı. Burada tanıdığım en kibar İngiliz olabilirdi ve tam anlamıyla bir beyefendiydi.
İsmimi yine komik bir şekilde telaffuz ederken tatlı görünüyordu. "Hanzade. Günaydın gün ışığı."
"Günaydın veteriner bey." (Good morning Mr. Vet.)
"Nasılsın, Lider bey nasıl?" diye sordu.
"İkimizde iyiyiz teşekkürler, sen nasılsın?"
"Bende iyiyim, gördüğün gibi" derken kaslı vücudunu gösteriyordu.
Kendini beğenmiş olmasına rağmen bu durumun yakıştığı nadir insanlardan biriydi.
"Her neyse Andrew gitmem lazım acelem var. Sonra görüşürüz." derken o da bana el sallayarak koşmaya devam etti.
Daha fazla vakit kaybetmeden fırından birkaç bir şey alıp gerisin geri eve döndüm. Ahsen'de uyanmış hatta masayı bile hazırlamıştı.
"Biricik nerede?" diye sordum.
"Duşa girdi, çıkmak üzeredir."
Ahsen'i onaylayarak mutfağa döndüm ve kalan malzemeleri de masaya taşıyarak birlikte oturduk. Çok geçmeden Biricik üzerinde beni kıyafetlerimle ve ıslatmaması gerektiği için dikkat ettiği belli olan yaralı koluyla yanımıza geldi.
"Elmalı turta mı aldın? Çok severim." dedi ve büyük bir iştahla tabağını doldurmaya başladı.
"Afiyet olsun." diyerek gülümsedim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
Genel KurguSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.