Gözleri baktığı yerden ayrılmıyordu. Bende onun gibi dikkatlice fotoğrafı inceledim. Yaman Biricik'e sarılmış onu kanatlarının altına almış gibi göğsüne yaslamıştı ve Biricik de aynı şekilde sevgisiyle abisine sarılmıştı. İkisi de o kadar güzel gülüyordu ki bu fotoğrafı görünce Yaman'ın şimdiye kadar hiç gerçekten gülmediğini anlamıştım.
"İlk defa bu kadar çok gülümsediğini gördüm. "dediğimde beni duymuştu eliyle gözlerini sildi ve yere bakarak konuştu.
"O zaman gülecek şeylerim vardı Mimoza çiçeği."
O zaman gülecek şeyleri varmış demek ki gerçekten de Yaman kardeşine çok düşkündü ve gülüşlerinin sebebi olarak onu görüyordu.
"Abimde beni çok sever. Gerçi bütün abiler kız kardeşlerine düşkün olur. Belki yeri değil ama madem kardeşini bu kadar çok seviyorsun neden böyle işler yapıyorsun? Birde geçmişte polismişsin" diye sordum. Gerçekten merak ediyordum ve böyle bir durumda da olsa cevap vermesini umut ediyordum.
"Hayatın seni nereden nereye getireceğini bilemezsin. Bazen her şey bizim kararımıza bırakılmıyor, tercihlerimizin işlemediği noktalarda var. Umarım sen hiçbir zaman böyle bir durumda kalmazsın. Hanzade." dedi.
"Yani sen bu işleri zorla mı yapıyorsun? Bunu mu anlamalıyım?" diye şüpheyle sordum.
"Neden bu kadar meraklısın bende bunu merak ediyorum. Senin tek derdin benim kardeşimi bulmam ve seni bırakmam olmalıyken her şeyle fazla ilgilisin. Sence de öyle değil mi?"
"Hiçbir gerekçe yokken beni alıkoyuyorsun haliyle bazı şeyleri merak ediyorum. Sence de bu normal değil mi?" diye yanıtladım.
"Sana neden mimoza çiçeği dedim biliyor musun?" dedikten kısa bir süre sonra bakışları gözlerimde dolandı ve "Nedenini sormayacak mısın?" dedi.
"Sormalı mıyım?" dediğimde elimdeki bardağı ve ilacı alıp içti. Ardından ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerlediğinde "Gidip uyumalısın, çok geç oldu." dedi.
"Sen nereye gidiyorsun?"
"Odama gidiyorum, duş alıp dinleneceğim. Yarın konuşuruz, daha fazla kafanda kurma ve uyu." dedikten sonra dışarı çıktı.
O dışarı çıktığında gözüm fotoğrafa kaydı ve gözlerimin önüne az önceki sahneler doluştu. Onun gibi birinin gözünden akan bir damla yaş anlamlı olmalıydı. Kalbi sertleşmiş vicdanı körelmiş insanlar sevdikleri konusunda bile bencil olurlardı ama Yaman'ın kardeşine olan sevgisi gülüşlerini soldurmuş hep gözünün önünde silik bir perde varmış gibi hüznü yüzüne giydirmişti.
Bu oyun her geçen gün kafamı karıştırıyor, yanlışlar ve doğrular birbirine karışıyor gibi hissediyordum. Babamın emaneti olan kolye boynumda kazağımın içinde duruyordu onunla olan konuşmalarımızda hep iyi bir insan olmayı, zor durumda olan bize ihtiyacı olan insanlara yardım etmeyi öğrenmiş ve bunu gaye edinmiştim ama kötü olduğunu bilsem de kalbinde yakaladığım iyilik kırıntıları Yaman'ı gözümde vicdansız biri yapmaya yetmiyordu.
O kolyenin anlamını tam olarak bilemesem de babam için hep bir dengeyi ifade ettiğini bilirdim. Denge her şeydi doğru ve yanlış ayrı keselerde değerlendirmeyi gerektirirdi. Ön yargılar dengeleri etkilediğinde asla adaletli bir sonuca ulaşılamazdı. Kalbimin adaletini güvenmeyi seçip Yaman'ı daha fazla tanımayı deneyecektim. En azından birini öldürüp öldürmeme konusunda duruşunu görmeliydim. Birisi babamı öldürmüştü ve Savaş'a göre bunu yapan ya da bilen kişi Yaman'dı. Kirli işlere bulaşmış karanlık dünyanın karanlık lideri olabilirdi ama katil olmak bambaşka bir şeydi, kan donduran cinsten göz korkutucuydu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
Genel KurguSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.