"Her neyse hadi odana git ve uyu. Hanzade." diyerek arkasını döndü ve tam çıkacağı sırada "Bana neden mimoza çiçeği dedin" diye sordum.
"O kadar da hak etmiyormuşsun. Boş ver." diyerek kapıdan çıktı..
Bana kızgın ve hatta kırgın olduğu için böyle söylediğinin farkındaydım bu yüzden de kendimi üzmeyecektim. Mantığım doğru olanın bu olduğunu haykırsa da kalbimde nedensiz bir acı vicdanımın sızlamasına neden oluyordu. Belki pişmanlık belki de haksızlık yaptığım için kendimi suçlu hissediyordum.
O lafı söyledikten sonra bana olan bakışlarını unutamıyordum. Sinirlendiğim zaman bile kendimi kontrol etmekte iyiydim ama söz konusu bu adam olunca dengem değişmişti. Ona karşı kendimi savunmak istiyor, altında kalmak istemiyordum ama bu defa yanlış bir şekilde davranmıştım.
Geri dönmeyeceğinden emin olduğum için başım öne eğik yerlere bakarak dışarı çıktım. Erkan hala kapının önünde öylece bekliyordu. Benim uyumamı beklediğini biliyordum bu yüzden ona daha fazla haksızlık yapmamak için ikinci kattaki odama giderek üzerimi değiştirip uyudum.
**
Üzerimde büyük bir ağırlıkla sağ tarafıma doğru döndüğümde koluma dokunan elle Yaman'ın dün gece morarttığı yer acımıştı ve istemsizce inleyerek gözlerimi araladım. Ayfer başımda durmuş bana bakıyordu ve kolumu hafifçe dürttüğü halde verdiğim tepki ona büyük gelmiş olmalıydı.
"Günaydın Hanzade hanım. Yaman bey aşağıya inmenizi istedi." dedi.
Ellerimi kaldırıp sızlayan başımı tuttum ve gözlerimi sımsıkı kapattım. Ayfer "Hanzade hanım bir şeye ihtiyacınız var mı? İyi görünmüyorsunuz." dedi.
"İyi değilim başım çok ağrıyor ve vücudumun her bir zerresi sızlıyor." dedikten sonra yataktan doğrulmaya çalıştım.
"Üşütmüş olmalısınız. Siz üzerinizi giyip aşağıya gelin. Nane limon yaparım birde size ağrı kesici veririm daha iyi hissedersiniz." dediğinde "Çok teşekkürler Ayfer hanım" dedim ve zoraki bir şekilde gülümsedim.
Güldüğümde bile başıma ağrılar giriyordu. Şakaklarımı ellerimle ovmaya devam ederken dolabımdan kalın beyaz bir kazak ve siyah bir pantolon çıkarıp giymiştim. Banyoda işlerimi hallettikten sonra başım ağrıdığı için saçlarımı salık bıraktım. Siyah çizmelerimi de ayağıma geçirdiğimde odadan çıkıp aşağıya indim.
Salona girdiğimde Yaman'ı elindeki dergiyi dikkatli bir şekilde okurken gördüm. Adil yemek masasında oturmuş kahvaltının hazırlanmasını izliyordu. Etrafta başka kimse görünmüyordu. Bende dün yaşananlardan sonra Yaman'dan ister istemez çekiniyordum. Bu nedenle gidip Adil'in karşısına oturdum. Ona "Günaydın" dedim. O da "İnşallah öyle olur" diyerek sert sesiyle cevap verdi.
Adil ile olan muhabbetim bu denli uzun ve keyifliydi. Adam netti ve sertti. Dün gece gizlice çıktığım bahçe kapısı açılınca içeriye Sarı lakaplı Cenk girdi. Yüzünde onu gördüğümden beri varlığını koruyan sırıtışıyla yanıma gelip oturdu. Adil ile olan sorunlarından dolayı onun yanına oturmamasını garipsememiştim.
"Selam güzellik. Sen kimsin söyle bakalım." diye sordu. Sırnaşık halini göz ardı ederek onu cevaplamaya karar verdim ama lafımı başlamadan bitiren Adil "Sanane lan gevşek." dedi.
Adil çok kibar bir adam sayılmazdı ama kabalığına da maruz kalmamıştım. Benim yanımdayken konuşmaları daha dikkatli olurdu ancak şu an bu umurunda değilmiş gibi görünüyordu.
"Adil sakin olur musun?" dedim nazikçe.
"Gerektiği yerde öyle oluyorum zaten sizin uyarmanıza gerek yok." diyerek bana da postayı koyduğu sırada Cenk hala sırıtıyordu ve karşısındaki adamı hiç takmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
General FictionSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.