Gözlerimi kararmış ekrandan çekmeden dümdüz karşıya bakıyordum. O ise bana bakıyordu. Farkındaydım ama boynumu kıpırdatıp ona bakamıyordum. Hiç konuşmadan istediği gibi dizinin üç bölümünü izlemiştik. Sanırım devam edip etmememiz konusunda benden bir hareket bekliyordu. Merak etmeme, sonuna kadar durmadan izlemek istememe rağmen onunla her akşam burada olup sorularımı sorma fırsatını da azaltmak istemiyordum.
İkilem.. Hayatta çoğu zaman karşımıza çıkan ikilemlerden biri yine tam karşımdaydı. O da tepkimi ölçer gibi, kararımı bekliyor, beynimin içinde dönen düşüncelere ulaşmak ister gibi beni izliyordu.
"Neden bana bakıyorsun?"diye sordum.
"Sorunu bu şekilde harcamayı kabul ediyor musun?" dediğinde irkilir gibi ona baktım.
Gözleri gözlerimde cevap arar gibi bakıyordu. Ben cevap vermeyince konuştu. "Beğendin mi?" dedi. Diziyi kast ettiğini anlamıştım.
"Çok. Zekayla kurgulanmış her şeyi beğenirim." dediğimde yüzünde hoşnutluğunu belli eden bir gülümseme peyda oldu.
"Mert ile nasıl tanıştığınızı sormak istiyorum. "dediğimde geriye doğru yaslandı ve bakışlarını benden alıp dışarıya doğru çevirdi.
Ardından ayağa kalktığında cevap vermeyeceğini düşünmüştüm ama kenarda duran battaniyeyi alıp üzerime doğru eğildi ve "Gel hadi" diyerek beni cama doğru yönlendirdi. Camın önüne geldiğimizde duvarda bulunan girintiye bir şifre girip manzarayı ortadan kaldırdı. Önümde büyük bir balkon vardı ve ormanın içinde gibi hissetmemi sağlayan uzun ağaçlarla, onların gölgesi düşüyordu. Karşımda ayın yansıması denize doğru vuruyordu. Bir şaheser gibi görünen bu güzellik yapaylıktan çok uzak gerçek bir manzaraydı.
Etrafı büyülenmiş gibi izlerken Yaman'ın varlığını hissettiren adını koyamadığım kokusu dibimdeydi. Kafamı usulca ona çevirdiğimde beni izlediğini fark ettim. Balkonun tam ortasında duran koltuk ve yatak arası rahatlığı buradan bile olan kanepenin üzerine oturduğunda bende çoktan yanına oturmuştum. Elindeki battaniyeyi üzerime doğru serdiğinde onun da üşüyebileceğini düşündüm ama bir şey yapmamaya karar verdim.
"Burası inanılmaz. O kadar güzel ki tarif edecek kelime bulamıyorum." dedim.
"Öyle" dedi. Sesi oldukça sakin ve huzurluydu ve onu ilk defa bu şekilde görüyordum.
"3 yıl önce polisliği bıraktıktan sonra benim burada olmamı sağlayan kişiyle Poyrazlı'yla tanışmıştım. Mert onun oğluydu ama uzun zamandır araları kötü olduğu için konuşmuyorlardı. Mert bir gün babasıyla görüşmek için yanımıza geldiğinde olduğumuz yere silahlı bir saldırı gerçekleşti. Benim güçlenmemi sağlayan ama bana yardım eden çok sevdiğim bir insanın ölmesine neden olan o olayda babasını koruyamasam da oğlu için elimden geleni yapmaya çalışıp Mert için kurşun yemiştim. O günden sonra bana can borcu olduğunu düşündüğü için yanımdan ayrılmadı." dedi ve sanki o anlara geri gitmiş gibi yüzünde burukluk ve minnet ifadeleri geçmişti. "Şimdi ise beni gerçekten sevip saygı duyuyor. Git desem de artık gitmeyeceğinden eminim." dedi.
Bunların hiçbirini bilmiyordum ve bu garipti. Savaş bu ayrıntılara hakim olmalıydı ama onunda hala araştırdığını düşünüyordum. Verdiğim bilgiler bizi daha aydınlık bir yola sürükleyecekti. Ona yardım eden kişi yani Mert'in babasını öğrenmeli ve saldırıyı kimin düzenlediğini anlamalıydım.
"Ona güveniyor musun?" diye sordum.
"Ben kimseye tamamen güvenmemeyi öğrendim. Kimine daha az kimine daha fazla güveniyorum ama tamamen değil." diyerek yanıtladı.
Sonra çehresini bana doğru döndürdüğünde ay ışıkları gözlerindeki rengi daha da parlatmış bir ressamın fırçasındaki tonların değişimi gibi gözlerindeki renklerde yer değiştiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
General FictionSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.