19 Bölüm

32 6 4
                                    

Ay ışığının altında lapa lapa yağmaya başlayan kar daha dün sabah açan güneşin sahteliğini yüzümüze vuruyordu. Son birkaç saatte yaşanan kiri, pisliği, düşmanlığı silmek ister gibi, hala bir umuda dair inancı körükler gibi, beyazın sonsuz huzuru geceyi kaplayan karanlığı delip ay ışığının gücüne tutunabildiğini göstermeye çalışıyordu. 

Büyük, eski evin ruhsuzluğu içimizi kaplamış, matem havasına sonsuza kadar kalbini açmış gibi duruyordu. Bu ev çok yaşayan görmüş, çok fazla yaşanmışlığa şahit olmuştu belli ki. Bu yüzden yaşanan ne ilk ölüm ne de son olacaktı. Yanımda oturan beden varlığımı görmezden geldiğini belli eden şekilde geniş balkondaki sandalyede oturmuş soğuk havanın bedenini ele geçirmesine izin veriyordu. 

Titriyordum.. Ona bakınca gördüklerimden mi yoksa yağan kardan dolayı mı olduğunu ayırt edecek durumda değildim. Koca bedenli güçlü adam şimdi çaresizliğin ilmeklerine tutulmuş çözülmeyi bekler gibiydi. Bacaklarını iki yanına genişçe açmış dirseklerini bacaklarına yaslamış, öne doğru kanlı ellerine bakıyordu. Buraya geldiğimden beri o kadar fazla kan görmüştüm ki. Nihayet hissizleştiğimi hissediyordum. Boşluk hissi hoşuma gitmeye başlamıştı ta ki devrilmek diye düşündüğüm adam eve gelir gelmez kendisini odasına kapatana kadar.

Dayanamadım. Onu görmeli, onunla konuşmalıydım. Bir emanetine daha kaybeden koca yürekli adamı en iyi ben anlarken, en güzel ben severken ondan vazgeçemezdim. Belki de ben burada olmasam hüngür hüngür ağlayacak rahatlayacaktı ama ben ona bu yıkımı fazla gördüm. İzin vermedim veremezdim. Artık onu yalnız bırakamazdım, yüreğimde kapladığın yerin farkına vardığımdan beri ondan kopamıyordum.

Aklımdan çıkmıyor, devamlı merak etmeme neden oluyordu. Bu halini gördükçe kalbimin üzerindeki yük artıyor, kendimden nefret etmeme neden oluyordu. Ben kendimi suçlarken o bütün suçun kendisinde olduğunu söylüyordu. Kim suçluydu bilmiyordum ama kaderci yanım her şeyin bir şekilde olması gerektiği gibi olduğunu söylüyordu. Nedenler ziyade sonuçlar önemliydi.

Ya da tüm bunları bana düşündüren üzerimden atamadığım şok dalgasının getirelerinden biri olan hissizlikti. Belki de yarın uyandığımda her şeyi tüm çıplaklığıyla gördüğümde beynim düşünme yetimi geri kazandığında hatta içeri gidip biraz ısındığımda olanları daha berrak bir zihinle anlayabilecektim. 

Yaman Soyaslan'ın elleri kanlıydı. Keşke burada benzetme yapıyor olsaydım ama ilk defa gerçek manada kurumuş kanların elinin hatta üzerindeki kıyafetlerin büyük bir kısmını kapladığını görüyordum. Kendi kanı değildi. Öyle olsaydı belki artık kurtulduğunu düşünür, huzura ererdi. Bilmiyordum.. 

Her zaman tok sesine alıştığım adam yıkılmışlığını simgeleyen bir cılızlıkla "İnsanlara güvensem de güvenmesem de kaybediyorum." dedi.

Acı. Zehir gibi acı vardı sesinde. Nasıl yandığını, boğazının düğümlendiğini görüyordum. Donmuş gibi ona bakıyor, dinliyordum.

"Yemin ederim denedim." Biraz duraksadı. "Yıllar önce polis okulunda birlikte mezun olduğum adamla aynı görevdeydik. Organize şubenin en iyi iki polisi kim diye sorsan benimle onu gösterirlerdi."

Yutkundu. Gözleri dolmuştu belki de ama göremiyordum. Güçsüz ışık gücünü bizden alıyormuş gibi zayıflığını gözler önüne seriyordu. Kar yağmaya devam ediyor, kışa veda etmemize izin vermiyordu. Yaman anlatmak istiyor, konuşursa ağlayacakmış gibi bedenini kontrol altına almaya çalışıyordu. Bahsettiği kişinin Barış olduğunu ve onu öldürmekle suçlandığı için polislikten atıldığını biliyordum. 

"Kaç yıl birlikte görev yaptık, birbirimize sırtımızı yasladık. Benim yerime kurşun yediği bile oldu. Kardeşliğinden bir gün bile şüphe duymadım. Yediğimiz içtiğimiz yarı gitmez, düşündüğümüz, tartıştığımız bile hep tatlıya bağlanırdı ya ondan güvenirdim tabi. Yetmiyormuş Hanzade. İçimde hala büyük bir hayal kırıklığı var. İlk olunca tabi birde çok sevip, değer biçince böyle oluyormuş. Sen neden değer biçiyorsun ki desene. İnsan kendi değerini kendi biçmeli karşısındaki biçerse altında kalınca çok üzülüyormuş be. O benim biçtiğim değerin çok altında kaldı anlayacağın. Muhbirmiş. Çok sonra anladık. Ona da eyvallah dedim biliyor musun?" dediğinde gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

MasumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin