Gece perdeleri kapatmadan uyuduğum için güneşin bütün ışıkları yüzümü ele geçirmiş gibi hissediyordum. Ferah odada bahçenin bir kısmına bakan ve duvar olması gereken yer boydan boya camdan oluşuyordu. Ayağa kalkıp camın önüne doğru yürüdüm ve gördüğüm manzara gözlerimin büyümesine neden oldu.
Sık ağaçlar yemyeşil bir orman ve birazcık ilerisinde alabildiğince büyük mavi bir deniz vardı. O kadar şahane görünüyordu ki bir kartpostal gibi olduğunu düşünmeden edemedim. Huzursuzluklarla kaplı bedenimi gevşeten huzur veren görsel bir şölendi.
Kendimi bu güzelliğe kaptırmışken kapının tıklatılmasıyla arkamı döndüm. Dün akşam gördüğüm kadın Ayfer girişte çekingen bir şekilde duruyordu.
"Hanımefendi, bende sizi uyandırmaya gelmiştim. Yaman bey sizi aşağıya kahvaltıya bekliyor." dedi.
"Benim ismim Hanzade, ismimle seslenebilirsin." dedim.
"Hanzade hanım buyurun lütfen. Yaman Bey'i bekletmeyelim." dedi.
"Tamam sen inebilirsin. Birazdan geliyorum." dedikten sonra banyoya girip kendime gelene kadar yüzümü yıkadım. Aynadaki yansımam da ne kadar zinde dursam da içimde fazlasıyla yorgun hissediyordum. İşlerimi hallettikten sonra ağır adamlarla salona indim. Yemek masasında Yaman ve Mert vardı. Kısık sesle bir şeyler konuşuyorlardı.
"Beni çağırmışsın. "dedim.
"Otur!"
"Benim iştahım yok yemeyeceğim. Neden çağırdın?" diye sordum.
"Aklına bana anlatabileceğin bir şeyler geldi mi?"
"Ne anlatmam gerekiyor? Bilmiyorum demiştim." diyerek yanıtladım.
"Soruma soruyla cevap verme demiştim. Bunu bir kez daha tekrarlamayacağım." diye pürüzsüz sesiyle dikte etti.
"Tamam, madem öyle. Sen bana kendinden bahset. Ben de bağlantılı olabileceğimiz bir şey var mı anlarım ve sana da anlatırım." dedim.
O sırada sessizliğini koruyan Mertten gülme sesi geldi. Oysa çok ciddi görünen bir adamdı gülmesi beni şaşırtmıştı. Komik bir şey mi söylemiştim Allah aşkına.
Mert ona baktığımı fark edince "Çok komik bir kızmışsın. Senin Yamanla nasıl bir bağlantın olabilir ki. Ailenden birileri bir şeylere bulaşmıştır ama arada sen kaynıyorsundur muhtemelen." dedi ve devam etti. "Adil aileni araştırıyor. Sıradan görünüyor ama zaten hep öyle görünmez mi?" diyerek göz kırptı.
Şu an bulunduğum durumla dalga geçen bir geri zekalıydı. Öfkeli gözlerimle ona baktım. "Sen kimsin de benim hakkımda bunları söyleyebiliyorsun?" dedim.
Yaman olaya müdahil olarak "Kesin, ikinizde." dedi.
"Kardeşinin ismi ne, belki onu tanıyorumdur." dedim.
"Biricik Soyaslan kendisi avukattır ayrıca." diyen Mert oldu.
"Onu da tanımıyorum. Neler oluyor anlayamıyorum." diyerek yakındım.
Yaman tereddütlü bir şekilde bana baktı. "Hislerimde kolay kolay yanılmam ve sana güvenmiyorum." dedi.
"Neye inanmak istiyorsan ona inan. Şimdi birazcık hava almaya ihtiyacım var. Adamlarına söyler misin bahçeye çıkmak istiyorum." dediğimde sert duruşundan taviz vermeden Adil'e işaret etti ve ben de yerimden kalkarak dışarı çıktım.
İnanılmaz büyük ve gösterişli bir bahçeydi girişte ortadan ikiye doğru açılan koskocaman demir bir kapı vardı. Kapının üzerindeki işlemeler donup kalmama neden olmuştu. Elim istemsizce boynumdaki -tişörtümün içinde olan- kolyeye gitti. Babamın bana doğum günümde verdiği ve anlamını hala çözemediğim işaret hem kolyemde hem de kapının üzerinde vardı. V şeklinde üç tane yukarıda, üç tane de aşağıda bulunan birbirinin içinde küçülen şekiller vardı ve ortası boştu. V'lerin ucu birbirine değmiyordu. Bu ne demek oluyordu anlam veremiyordum işte şimdi gerçekten kafam karışmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
General FictionSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.