27. Bölüm

46 6 5
                                    

Görünmez bir el boğazımı sıkarken saatin tik tak sesleri aldığım nefeslere düşman olmuş gibi hareket ediyordu. Herkes sessizliğe gömüldüğünde, iç hesaplaşmaların büyüdüğünü zihnimizin duvarlarına sinen tüm görüntüleri önümüze sererek hummalı bir çalışma başlattığının farkındaydım. Bazı kelimeleri anlamak için gerçekten içinde bulunmak anbean yaşamak gerekiyormuş ve ben şu an da tam olarak elden ne gelir ki? kelimesini canlı olarak yaşama aşamasındaydım.

Her şey benim tasarladığım bir oyun olarak başlamışken birden fazla oyunun içinde olduğumu artık daha net bir şekilde görüyordum. Hem de birbirinden kirli oyunların içinde kalarak her geçen gün kalbimi kaptırdığım adama daha fazla yalan söylüyor ve bu yalanların içinde boğuluyordum. O beni sevdikçe bana bağlandıkça, kalbini bana açtıkça çıkmazlarım büyüyor dar ağacına giden bir mahkum gibi kapana kısılmış hissediyordum.

Ne yana dönsem başka bir diken, başka bir çıkmaz sokak beni karşılayıp içine katıyor yok etmeye çalışıyordu. Kime güveneceğimi asla kestiremediğim bu dünyada babam gittiğinden beri eksiktim ama hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Karabasanların üstümüze çöktüğü şu saatler içinde Yaman'a doğruları söyleyip söylememe konusunda kendimle büyük bir ikileme girmiştim ve etrafımda dönüp duran olaylardan soyutlanmıştım.

Tek istediğim şey buradan kurtulmak, Ahsen'le konuşmak ve herkesle yüzleşmekti. Artık kaçmayı değil, kovalamayı, gerçeklere kavuşmayı istiyordum. Bu durumda Yaman'a her şeyi anlatmak her şeyi daha beter bir hale sokacağı için bencilliği bir tarafa bırakıp vicdanımı rahatlatmayı es geçerek başka bir şeyler düşünecektim.

O sırada amcam durgunluğu bozacak cümleleri avuçlarımıza bırakarak korkunç kararını desteklememizi bekledi. "Keskin nişancının yerini tespit etmeniz ve şu an korumalar da bulunan silahlarla onu indirmeye çalışmanızı istiyorum. Bu yüzden ben ayağa kalktığımda hemen harekete geçin. Şanslıysam ölümcül bir yara almam, değilsem de bir şekilde umarım sizi kurtarmış olurum." dedi.

Herkesten önce ben serzenişte bulundum ve bağırarak "Hayır! Böyle bir şeyi yapmana asla izin vermem. Bize bunu yaşatamazsın." dedim.

Diğer herkes benimle aynı fikirde olduğunu belirten cümleleri sıralarken Adil her zamanki soğukkanlılığıyla "15 dakika kaldı." dedi.

Kiril'in söylediğine göre bomba düzeğinin aktif olması için kalan süre bu kadardı. İnsanın öleceği anı ve şekli bilmemesinin ne büyük bir nimet olduğunu şimdi çok daha iyi anlamıştım. 

"Yaman, buna izin veremeyiz. Bir şey söyle, bunu yapamaz." diyerek Yaman'ın gözlerine büyük bir umutla baktım. 

"O yapamaz ama ben yaparım." dediğinde koluna bütün gücümle asıldım ama onun hışımla ayağa kalkan bedenine kalkan olmam o anlarda mümkün değildi. Korkuyla karışık bilinmezliğe gebe olan ömrümün o dakikalarında gözlerimi ve kulaklarımı kapatarak olacakları bir kabus gibi engellemeye çalıştığımda bir değil birden fazla kurşun sesi kulaklarımı yırtarcasına etrafta yankılanmaya başladığında bomba düzeneği olan kapı büyük bir gürültüyle kırıldı ve içeride bir sürü adım sesi oluştu.

Korkuyla gözlerimi açtığımda tir tir titriyordum ve bir nevi şoka girdiğimin farkındaydım. Sadece onu görmek istiyordum, göz bebeklerim bile titriyor görmekten en hoşnut olduğu gözleri arıyordu. Yoktu , etraf karanlığa gömülmüş yalnızca içeri giren siyah giyimli adamların silahlarından uzanan ışıklar sisli bir görüntüyü sunuyordu. Uğultu o kadar fazlaydı ki kulaklarım sağır olmuş gibi etrafta yükselen sesleri bir uğultu olarak sahiplenmekle yetiniyordu.

Bacaklarım beni taşıyamayacağı için ayağa kalkamıyordum. Sindiğim duvar dibinde hayata tutunmamı sağlayacak bir hareket bekliyordum ama yoktu. Etrafımdakiler bir şeyleri anlamak istermiş gibi yok olmuşlar ama ben yerimde sayarak olayların dışında kalarak izliyordum. 

MasumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin