Öfke büyüdükçe benliğinden bir şeyler kopmaya başlar, alkol gibi kana karıştığında yapmam dediğin şeyleri yapıp kendinden ödün verirsin. Kalbinin sesinden uzaklaştıkça öfkenin sesine kulak verirsin. Aslında kafanda bir dünya kurarsın ve her şeyin tahmin ettiğin şekilde ilerlemesini beklersin ve bunun dışına çıkıldığında herkesten nefret edip sinirlenirsin. Yönetemediğin, kontrol edemediğin durumların da olabileceğinin farkına varır ve beklentini düşük tutarsan anın içinde kaldığın için hayal kırıklığına uğramazsın.
Bu düşüncelerim psikoloji eğiminden ziyade yaşam eğitiminde edindiğim tecrübelerimin birikimi sonucunda oluşmuştu ve şu an da Yaman'ın göstermiş olduğu tepkiler bir kez daha yanılmadığımı kanıtlıyordu. O aslında ne kadar soğuk davranıp kavga etse de Emir'e güveniyordu. Onun yapmış olduğunu tahmin ettiği bu ihanet içini kemirmeye başlamış, öfke damarlarında kol gezerken gözleri hiçbir şeyi görmüyor, kulakları yalnızca uğultulara ev sahipliği yapıyor gibiydi.
İnsanın yıkılışları hep hayal kırıklıklarından beslenmiyor muydu zaten? Bu koca bedene sahip adamın da herkes gibi bir kalbi vardı ve kendisine dış görünüşüyle hatta gördüğüm kadarıyla ruhsal olarak da benzeyen başka bir adamın ihanet etmesini yediremiyordu.
Herkes sus pus olmuş düşünceli ve korkulu gözlerle Yaman'a bakarken içeriye giren gök gürültüsünün görkemli sesini bastıran bir kükremeyle birkaç dakikadır kulağında tuttuğu telefona doğru "Açsana laaan!" diye bağırdı.
Bir ressamın fırçasından kağıda dökülmüş anların içindeymiş gibi hissediyordum. Hani şu karışık görünen herkesin anlayamadığı resimler vardır ya.. Onlar gibi her yere bir renk dağılmış, kendi içinde çarpışırken kaos ortamını yansıtan o afili çizgiler..
Yaman'ın çehresini esir almış dağılmışlık, gözlerindeki renklerin cümbüşü olayı en derin şekilde yansıtırken andan kopup Yaman'ın duygularında boğulur gibi hissediyordum. Onu ilk defa gerçekten anlıyordum. Bakmaktan ziyade görüyordum. Analiz etmekten çok içselleştiriyordum. Anlatılanların dışında onunla ilgili öğrendiklerimin yazdığı dosyada yazmayan şeyler vardı. Gerçekten yaşadıkları, duyguları, hisleri, hayata karşı duruşu neden bu kadar katıydı? Neden kimseye güvenmiyordu?
Bana dün gece söylediği sözlerde hem kalabaklıklaştıran hem yalnızlaştıran, huzur verirken tehlikeli göründüğümden de bahsetmişti. Onun sınırları vardı ve sınırlarında gezerken onun hayatına giren bir insan olarak bir tecrübe daha kazanmasına neden olup güven duygusunu zedeleyeceğimi daha iyi anlamıştım.
Bakmak kolayken görmek neden bu kadar acıtıyordu. Keşke onu görmemiş, hislerini hissetmemiş olsaydım. Hayatta yalnızca kardeşini seven bu adam neler yaşamıştı bilmiyordum ama ne olursa olsun kendi vicdanım için gerçekten babamın inandığı Örgüt için belki de Yaman'ı kurtarma şansım olurdu.
Onun içindekileri anladıktan sonra onu kurtaracaktım. Örgüt ne iyileri ne de kötüleri arasına alırdı. Örgüt araftakileri seçer, onlara bu hayat için bir gaye verirdi. Tutunamadığı yerden onu tutabilirdim ama kurtarılmaya değer olduğuna inanmalıydım. Eğer gerçekten babama bir zararı dokunmadıysa ve iş birliği yaptığı adamlar ile ilgili bilgi verirse bu yolda birlikte devam edebilirdik.
Ona güvenmeye deneyecektim. Uzun bir yol gibi görünüyordu ama bunu yapabileceğimden emindim. Kulaklarıma dolan bağırma sesleriyle kafamı tekrar Yaman'a doğru çevirip düşüncelerimden arınmaya çalıştım.
"Neredesin lan, söyle. Ecelin olmaya geliyorum. Bu defa seni halam bile kurtaramaz."
-----
"Neredesin?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
Fiksi UmumSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.