28. Bölüm

37 8 8
                                    

Kanımın donduğu dürtülerimin durumun vehametini haykırırcasına harekete geçmemi söylediği dakikalarda yalnızca kafamda binlerce parçaya bölünerek yankılanan sesi dinliyordum. Yaman'ın yaralı sesi gördüğü manzaradan çıkardığı anlamları bana aşılamaya çalışırcasına acı çekiyormuş gibi çıkıyordu.

Yalan diyemezdim, doğru hiç diyemezdim araftaydım. Yolunu kaybetmiş ama artık ağaçta tutunmayı bırakarak her miadını dolduran yaprak gibi tutunduğum dalı bırakıp rüzgarda savrulmam son noktaya kadar düşmem gerekiyordu. Ne kadar reddetsem de görmezden geldiğim her şey çok daha acı verici bir şekilde karşıma çıkıyor kaçındığım şeylerle yüzmemi sağlıyordu.

Arkamı dönmek istemiyordum ama onun tok adım seslerinin yaklaştığını ve varlığını tüm bedenimde hissediyordum. Savaş'ın gözleri karşısında düşmanı varmış ve onu bakışlarıyla öldürmek istermiş gibi odağını kaybetmeden ardıma düşüyordu. Yaman yaklaştıkça Savaş belinde duran silahını uzanarak eline aldı. Şu anda Ahsen ile aynı şaşkınlığın ayrı parçaları gibi şokla olacakları bekliyorduk.

Yaman'ın nefesini ensemde hissettiğimde hala olduğum yerde öylece duruyordum. Dizginlemeye çalıştığı öfkesi nefesini dövüyor kaburgalarının arasından çıkmak ister şekilde benim sırtıma değiyordu. Sadece benim duyabileceğim şekilde sessiz ama ölüm kokan sert sesiyle "Burada ne işin var? Tek cümle hakkın var. Konuş."

Bana inanması için bana arkasını dönüp gitmemesi ve hala bir nebze de olsa güvenmesi için tek kelimelik bir hak tanımıştı. Eminim benim yerimde bir başkası olsaydı ve ona haber vermeden çekip gitseydi sonra da onu baş düşmanıyla bulsaydı bu açıklamaya bile gerek duymaz infaz ederdi ama onun kitabında ben masum sayılıyordum ve öylesine bir şansı hak edecek vasfa hasıl olmuştum.

"Ahsen ile bulaşacağımı sana bıraktığım notta söylemiştim." dedim bir çırpıda.

Hiç beklemediğim bir şey yaparak kafamın üstüne çok hafif bir öpücük bıraktı ve beni arkasına alarak çehresini Savaş'a döndürdü.

"Suçunu bildiğin için mi hemen silahına davrandın yoksa benden bu kadar çok mu korkuyorsun?" diye dalga geçer gibi sordu.

Ruh hali o kadar çabuk değişmişti ki bana bu kadar çabuk inanıp güvenmesi söylediğimi yemin bilmesi kalbimin hiç bilmediğim bir şekilde yanıp kavrulmasına neden oluyordu. Kimseye güvenmeyen kalbi körelmiş diye bilinen Yaman Soyaslan bana nasıl güveniyordu. Bir yanım bundan memnun kalırken diğer yarım az önce Savaş'ın söylediklerini hatırlıyordu. Sahi onun beni kullandığını, kardeşini alınca benden vazgeçeceğini hangi hakla yüzüme söyleyebilmişti. O benim gördüğümü görmeden nasıl böyle bir ithamda bulunurdu aklım almıyordu.

"Senden hiçbir zaman korkmadım, korkmayacağım da bunu çok iyi biliyorsun. Senin oynadığın sinir harplerini öğreneli çok oldu bir daha oyunlarına gelmeyeceğimden emin olabilirsin. Sen kardeşim dediğin adamı bile sırtından vuracak kadar aşağılıksın, senin neyinden korkacağım." diyerek sesini kontrol altına almaya çalışan ama öfkesini hala göz bebeklerinde taşıyan Savaştı.

"Senin saçmalıklarını dinlemeyeceğim, tam bir aptal gibi babanın kuklası olmuşsun. Sıra ona geldi, sıra size geldi, sıra Örgütünüze geldi. Beni bekleyin. Bu hareketinle beni daha fazla kışkırttın, sana ona gözün bile değmesin demiştim ama onunla konuşmaya cüret ettin."

Yaman kendinden emin konuşmasını devam ederken benim aklım söylediği sözleri sindirmekle meşguldü. Her şeyden haberi vardı ve uzun yıllara dayanan bastırılmış öfkelerinin kol gezdiği yarım kalmış bir savaşları vardı ismi gibi Savaş olan kişiyle ve benim en değer verdiğim Örgütle.

MasumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin