Yağmurun ıslattığı, nefesimin değdiği buğulu camdan dışarıya bakarken her geçen gün zorlaşan hayatımın dengelerini kurmakta zorlandığımın farkındaydım. Mevsimler üzerine düşeni yaparak karları eritip çamurlu bir yolu oluşturmaya başladığında yağmur bütün zarafetiyle sahneyi devralarak görkemli şimşeklerini üzerimize doğru bırakıyordu. Alabildiğince büyük bahçenin benim odama düşen camından görünen yeşilliğini çoktan kaybetmiş sonbahardan nasibini alarak kışın rüzgarlarına direnen sallanıp duran ağaçlardı.
Ağlamayı bırakmıştım. Boğazımda düğüm düğüm olan göğsümün üzerinde oturan kocaman kütleyi yok sayarak derin bir nefesi ciğerlerime ulaştırmaya çalıştım ama nafileydi. Sanki içimde sıkışan kocaman bir yumak vardı ve nefesimi keserek doğru düzgün hava almama engel oluyordu. Her yeni bilgi, eskiyi çürüterek içimde tutunduğum bir dalı da beraberinde kesip götürüyordu. Tutunacak dallarım azaldıkça o dallarıma güvenen insanları hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyordum.
Görev bilinciyle başladığım bu oyunda süre uzadıkça zaman bana ihanet ederek iyileştirici etkisini ters bir şekilde gösteriyordu. Korkularımı bastırdıkça başka bir yerde açık veriyordum. Empati kurdukça canım daha fazla acıyor, bencilleştikçe de kendimden daha fazla ödün veriyordum. Çıkmazlara adımı altın harflerle yazdırmış olacakları buğulu bir camın arkasından izler gibi günün ilk ışıklarını hiç uyumayan bedenimle burada karşılıyordum.
Yolumu aydınlatmak istercesine pencere camının üzerinde elimi gezdirip temiz bir görsel yakalamaya çalıştım. Sildikçe görüntü netleşse de parmak izim orada kalıyor ve yer yer belli oluyordu. Yaşadığım hayat gibi ne kadar temiz tutmaya çalışsam da hep kendini gösteren engellere ya da geçmişin izine bir şekilde rastlıyordum.
Yeni güne her ne kadar hazır hissetmesem de işler daha fazla dallanıp budaklanmadan asıl amacıma ulaşmak adına bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. Sabah saatlerinde olduğumuz ve gün yeni aydınlanmak üzere olduğu için fırsattan istifade ederek güvenli ev olarak bizi getirdikleri bu evi aramakta bir sakınca görmüyordum. Üzerimdeki kotta az da olsa kan izleri kendini belli ettiği için dolapta giyebileceğim bir şeyler bulma umuduyla açıp baktım ama sadece pijamaları görünce temiz olmak adına onları giyebileceğimi düşündüm.
Kıyafetlerimi çıkarıp banyoda makineye atıp üzerime kalın pijamaları giydim. Ardından adımlarıma dikkat ederek sessiz bir şekilde odadan çıktım. Ev eski olmasına rağmen çok güzel dizayn edilmiş ve iyi bakılmıştı. Üst kata çıktığımda tam karşımdaki duvarda neredeyse duvarın tamamını kaplayan iki odanın ortasında kalan çerçevede aile fotoğrafı vardı.
Soyaslan ailesinin bütün bireyleri orada olmalıydı. Tahminlerimi göre bu ev Yaman'ın dedesinin ve babaannesinin yaşadığı yerdi ama çok fazla korunaklı olması garip gelmişti. Yaman'ın ailesini daha fazla araştırması gerektiğini Savaş'a söyleyecektim. Olanlardan haberi var mıydı bilmiyordum ama ilk işim onu aramak olacaktı.
Fotoğrafı incelemeye devam ederken Yaman'ın dedesi, babaannesi, babası ve annesi olabileceğini tahmin ettiğim insanlar dışında Adil'in konuşmak için gittiği ve Yaman'ın halasını olduğunu öğrendiğim kişi de bu fotoğrafta olmalıydı. Yaman'ın kuzeni olan ve Emir diye bahsettikleri kişide Yaman ile yan yana durmuş ve inanılmaz bir benzerlikle kameraya karşı gülümsüyordu. Biricik diye tahmin ettiğim küçük çocukta yine babasının kucağında ağlak bir suratla duruyordu.
Mutlu bir aile fotoğrafıydı ama arkasında yatan gerçekler daha fazla ilgimi çekiyordu. Bu insanlara ne olmuştu neler yaşamışlardı ve neden halası Yaman'ın bu işlere karışmasına engel olamamıştı bunları bilmiyordum.
Kafamdaki düşüncelerle çerçevenin sağ bitiminde yer alan odanın kapısını açtığımda kocaman bir kütüphaneyle karşılaştım. Gerçekten gördüğüm en güzel kütüphane olabilirdi avangard mobilyaların var olduğu, eski eşyaların her bir yanda kendisini gösterdiği ve kapakları binbir çeşitle süslenen kitapların varlığı kokusuyla bütünleşmiş yıllanmış bir geçmişe yolculuk gibiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
General FictionSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.