Bağırış çağırış sesleri rahatsız edici bir boyuta ulaştığında gözlerimi zorlukla araladım ve uykunun yetersizliğini belli eden gözlerim aynı anda sızlamaya başladı. Gece çok geç saatlere kadar oturunca geç uyumuştum ve bu kadar erken kalkmış olmak canımı sıkmıştı. Telefonumu elime alıp ekrana baktığımda saat 8.27'yi gösteriyordu.
Aşağıdan gelen sesler devam ettiği için yataktan kalkarak elimi yüzümü yıkadım ve vakit kaybetmeden salona indim. Bugünün bana neler getireceğini bilmesem de yine bir şeyler götüreceğinden emindim.
Pelin yatakta oturur bir pozisyona geçmiş gözlerinden akan yaşlarla bağırarak Yaman ile konuşuyordu. Adil ve Erdem kapının yakınlarında olanları görmezden gelmeye çalışırken ilginç bir şekilde Yaman'ı Pelin konusunda sakinleştiren Mert'di.
Ahsen ise koltukta oturarak aldırmaz bir duruşla onlara gözlerini dikmiş bakıyordu. Elinde bulunan ve yavaş yavaş kemirdiği simit de gözümden kaçmamıştı. Kimse varlığımı fark etmediği için merdivenin başında dikilip ne olduğunu anlamaya çalışırken Adil ile göz göze geldik. Onunla olan iletişimim oldukça farklıydı. Her zaman az konuşur kendi içerinde bir hesaplaşması var gibi görünürdü. Hala ondan çekiniyordum ama ama bu çekingenliğim merakımda bir gram azalmaya neden olmuyordu.
Adilden gözlerimi kaçırdığımda Pelin'e doğru baktım. Ağlaması canını yaksa da buna devam ettiği çok belliydi. "Ateş, hem her her şeyi bildiğini söylüyorsun hem de bana güvenmiyorsun. Neden hala beni affetmiyorsun?" diye bağırdı ama bu bağırış bir yardım çığlığı gibiydi. Pelin şu an kuyunun en dibindeydi ve Yaman en tependen ona bakıyormuş gibi bir uzaklık vardı. Bazen ne kadar istesek de bazı mesafeler aşılamıyor bazı yaşanmışlıklar hafızadan silinemiyordu.
Pelin'in elinde geç kalınmış bir özür Yaman'ın elinde kocaman bir güvensizlik topu dönüp duruyordu. Yaman da öfkeliydi çünkü çıkmaz yollar onu yormaya başlamıştı. Planları kalbi ve mantığını sürekli bir savaşa tabii tutuyor sonu belirsiz bir labirentte kaybolması için bütün çıkmazları önüne seriyordu.
Yaman zor olsa da ses tonunda bariz bir yumuşamaya giderek "Boşuna uzatıyorsun. Ben kararımı verdim. Kalbini kırmak istemiyorum. Zorlama." diyerek Pelin'i uyardı.
Sanırım Yaman da beğendiğim bir özellik vardı ve şimdi daha iyi bir şekilde görüyordum. Sinirlendiği zaman insanları kırmak yerine en başta uyarıyor ve sen kendi kararınla onun üzerine gidip gitmemeyi seçiyordun. Seçimler zordu ama iyiydi. Bunu sevdiğim için karakterindeki bu özelliğin de güzel olduğunu düşünüyordum.
"Zorlamak istiyorum. Sonuna kadar gitmek istiyorum her şey bugün burada ortaya dökülsün. Ya benden tamamen vazgeç ve umursama ya da beni affet ve yanında olmama izin ver." dedi.
Pelinde kararlı görünüyordu ama onun anlamadığı şey insanlara bu kadar uç noktalarda seçenekler sunmak her zaman çok riskliydi. Böylesine bir teklifte kazanacağın şey elbette büyüktü ama kaybedeceğin şey nispeten daha çok acıtacaktı. Yaman'ın gözlerinde vazgeçişi görmüş olsa da kabul edemediği için aşkın ızdırabından olsa gerek hakkını verircesine sonuna kadar gitmeye kararlıydı.
Yaman çok sinirliydi ve bunu birinden çıkarmaya ihtiyacı vardı. Pelin'e bir şey yapmayı kendine yedirememiş olacak ki cam kitaplığın camına doğru hızla bir yumruk geçirdiğinde bütün sesler soluğunu kaybetmiş etrafta zifiri bir sağırlık hali egemen olmuştu. Camın parça parça olmasını sağlayan kristaller etrafa dağılmış elinden akan damla damla kan zemine düşerken kulaklarımıza dolan o uğursuz ses ve iç çekişlere dönen korkmuş bir hıçkırık sesi..
Yaman fısıltıyı aratmayan sesiyle acısını öfkesini diline dökmüş ket vurduğu dilini devreye sokmuştu. "Affedemem. Eğer seni affedersem kendime saygım kalmaz. Bana bunu dedirtecek yere hiç gelmemeliydik." dedi ve kanayan eline aldırmadan adımlarına hız vererek kapıya ulaştı. Geçerken gözleri gözlerime uğradı ve kapıyı açarak dışarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
General FictionSuç ve ceza Ölüm ve yaşam Savaş ve aşk Çarpıştıkları yerde masum olan vardı.