Bölüm 29 / Çay

18.5K 887 25
                                    


"Sana kek yaptım."

"Bana kek yaptında, kendine ne yaptın böyle?" serçe parmağını burnuma sürtüp, orada eline bulaşan unu gözüme sokarak gösterdi sonra o nadiren sunduğu gülüşlerinden birini dudaklarına yerleştirdi. Sorusunu cevaplayamayacak kadar gülüşünde takılı kalmıştım o anda. Ve bir kez daha seviyorum diye geçirdim içimden. Bu çocuğun gülüşünü erik kadar çok seviyorum.

Titreyen ellerimi tuttuğum tabağın kenarına sıkı sıkı bastırıp göğsüne doğru uzattım.  "Kek..." dedim tekrar. "Erikli." sesim bile titrerken hala nasıl ayakta kalabildiğime şaşırıyordum. Gözlerim kara gözlerine takılmış daha dün gece hissettiğim ve tadının hala dudaklarımdan silinmediği dudaklarına inmemek için kendini zor tutuyordu. "Dudakların gibi." dedi ben gözlerinde boğulmaya başlarken, yanaklarıma hucüm eden sıcaklıkla zolukla yutkundum. "Erikli." Erikli parlatıcımın tadını biliyordu çünkü o da dün gece dudaklarımın tadına bakmıştı. Koyu gözlerinde parlayan ışıltı benim aksime dudaklarımı buldu. "E- Evet." Galiba kekeme olacaktım bu gidişle! Heyecanla dudaklarımı dişlerimin arasına aldım o tabağı elimden alırken, o sırada uzun parmakları  parmaklarımı tüy gibi okşamıştı. Aynı sarsıntıda nefesimi titreyerek dışarı verdim. Acaba oda kalbimin sesini duyuyor muydu şu anda yoksa bir tek benim kulaklarımda mı çınlıyordu bu ritmi bozuk ses? Sessizlik aramızda şu ana kadar, bu kadar hiç uzamamıştı galiba birbirimize bakarken. Bakışlarımı dayanamayıp sonunda dudaklarına indirdiğimde  "Merak etme." diye başladı yeni baştan. Dudaklarının ıslattı diliyle. Dün geceden daha arsız bir his içimden en derin yerlerime doğru aktı o dilini dudaklarının üzerinde gezdirirken. Çünkü bende o dudakların tadına bakmıştım dün gece. Erikten sonraki en güzel tada sahipti dudakları. Erik yaz meyvesiydi o benim her mevsimimdeki meyve olacaktı bundan sonra. "Daha ikinci öpücüğünü de ben alacağım." Bedenimde birazdan o his gibi eriyip akacaktı yerlere heyecandan.

"E-E-E... şey... Ev-... AHHH... Evet." Kendimi dövebilir miyim acaba? "Offf ben gitsem iyi olacak." Kendime kızgınlıkla arkamı dönüp yürümeye başladığımda "Hey hey." diyip koluma sarıldı. Gözlerim ilk önce ellerine gitti sonra yüzüne. "Nereye Farecik? Daha kekimim yanında çayımıda yapacaksın?"

"Çay?" Şaşkınlıkla açılan gözlerimin içine baka baka başını sallayıp "Evet, Çay yap." dedi. Sanki gitmemem için bir bahaneydi o anda onun için. Yada bana öyle gelmişti, Bilmiyorum.  Yüzümde şapşal bir gülümsemeyle başımı salladım.  "Tamam." Bir elinde ben bir elinde kek tabağı evine soktu Aras. Tenime değen parmaklarının sıkacaklığı içime eritmeye yeterdi. Sevmek, nasıl bir şeydi böyle?

Birlikte mutfağa girerken yüzümdeki gülümsemeye bir türlü engel olamıyordum. "Yalnız." diyip kıkırdadım elime çaydanlığı verirken, tek kaşını kaldırarak devam etmemi bekledi. "Daha önce hiç çay yapmadım."

"Demek ki, bir ilkini daha benimle gerçekleştireceksin." Hiç aklımdan çıkmayan o sahne yine gözlerimin önüne geldiğinde, kızarırak bakışlarımı ondan kaçırdım. "Neyse, beni benimle bırak ve salonda beni bekle."

"Hayır."

"Başımda mı bekleyeceksin."

"Evet."

"Merak etme patlatmam mutfağınızı! Yada patlatabilirim. Bilmiyorum..." kararsızlık içinde çaydanlığa suyunu doldurup ocağın başına geçtim. "Bende bundan korkuyorum." diyip daha ocağı ellemeden önüme geçip kendisi yaktı ocağı. Daha sonrada elimden çaydanlığı alıp üzerine koydu. "Çay sever misin?" diyip mutfağa yaslandım. "Evet." diyip bana döndüğünde bedenim onla mermer arasında kaldı. Santimler kadar uzağımdayken kalbim yine göğüs kafesimi zorlamaya başladı. "Sen sever misin?" diye oda sordu bu defa. O sırada belimin hemen yanından elini mermere yaslanmış iyice sokulmuştu bana doğru. Heyecanla başımı sallayıp "Severim ama  erikli meyve suyundan çok değil."

"Söylesen Farecik, Annen ve babam dışında erikten daha çok sevdiğin bir şey var mı?" Yeni sorusu karşısında, kalbim beynime doğru şimşeklerini çaktı. Bu soruyu daha önce dafalarca kez sormuşlardı, ve defalarca kez 'yok' demiştim.  Lakin şu an kalbim fısır fısır fısıldıyordu her bir hücreme. Beynimde yankı eden bu sesle dudaklarımı araladım ama 'yok' diyemedim bu sefer. Gülüşünü erik kadar çok sevdiğim bu adamın kendisini Allah bilir ne kadar çok seviyordum? "Var." diye fısıldadım heyecanla tir tir titreyen sesimle. Cevabım karşısında dudakları kıvrılıp bir adım daha attı. Bedenim bedenine çarpmasıyla nefesimi tutup başımı kaldırdım. Çok çok yakındı, özel alanıma girecek kadar. "Hımmm, erikten çok sevdiğin şey ne?"

Sen.

Sorusu karşısında bedenim kaskatı kesildi. Avuç içlerim terlemeye başladı ben nefes dahi alamazken. Diğer adımınıda atıp beni iyice sıkıştırdı bu defa. "Aras..." sesim kendini bulamadı ve cılız bir şekilde ona ulaştı. "Erikten daha çok sevdiğin şey ne farecik? Yada 'kim mi?' diye sormalıyım?"

Bir şey biliyor gibi konuşması beni bedensel değil ruhsal olarakta köşeye sıkıştırdı. Göz kapaklarımı kırpıştararak gözlerinin içine baktım. Koyu renk gözleri merakla vereceğim cevabı bekliyordu. "Ne demek istiyorsun?" dedim güçsüz bir sesle. Daha ben yeni kendime itiraf edebilmişken onun benim duygularım hakkında bir bilgi sahibi olması mümkün müydü ki?

"Hiçbir şey." diye kısa kestikten sonra gözleriyle okları yine bana çevirdi. "Sadece o erikten bile çok sevdiğin şeyi merak ediyorum." Hızla atan kalbim boğazımda bir düğüm oluşturdu. Ne söyleyeceğimi bilemez halde tekrar dudaklarımı aralasamda gerçekten ne cavap verebilceğimi bilmiyordum. Ona şu an sevdiğimi söylemek ne kadar doğru olurdu, emin değildim. "Neden?" diyip ondan gelecek cevapla, vereceğim cevaptan emin olmak istedim. "Neden merak ediyorsun?"

"Merağın nedeni olmaz Farecik. Sadece merak ettim. Söyleyecek misin?"

"Hayır." deyip başımı önüme eğdim. O kadar yakınımdaydı ki anlım onun omzuna değiyordu. Derin bir nefesle hoş kokusunu içime çekip bir kaç saniye içimde sakladım. Keşke bu kokuyu kavanoza saklayabilme gibi bir şansım olabilseydi. Yada o hep böyle yakınımda, kokusunu duyumsabilceğim yerde olsaydı. "Şu an değil."

"Şu an." diyip diğer eliyle çenemden kavrayıp ona bakmama zorladı. Israrcı haline anlam veremedim. "Korkuyorum." sesim yine titremeye başladı. "Neyden?"

"Senden." diyip dudaklarımı büzdüm. "Şimdi lütfen daha fazla ısrar etme. Şu an değil."

"Bana güvenmiyor musun?"

"Seni daha yeni yeni tanıyorum Aras." diyip gözlerinin içinde baktım. "Ve senle ben çok aynıyız. Birbirimizi sürekli itiyoruz." Çaresizce dudaklarımı büzdüm. "Bir arada olmamız çok zor."

"Peki.." diyip usulca uzaklaştı benden. Sesi beklentisini karşılayamadığım için üzgün çıkmış gibiydi. "Erikten bile çok sevdiğin şeyi umarım kaybeymeden kazanırsın."  Gözlerim yanmaya başladığında ellerimi sımsıkı yapıp ona arkamı döndüm. "Bu sefer gerçekten gitsem iyi olacak."

"Seni geçireyim." dedi soğuk bir sesle. Az önceki gibi kalmam için bahane üretmemesi moralimi iyice bozsada ona belli etmeden kapıya doğru yürüdüm. Tam kapıyı açıp geçmem için geri çekilecekken ben çıkmadan içeri biri girdi. "Aras?"

O biri, bir kızdı. Güzel bir kız. Upuzun beline kadar inen dalgalar halinde saçları vardı. Koyu renk saçlarının aynı olan kocaman kahverengi gözleri olan bu kızın dudakları da oldukça dolgundu. Bembeyaz ve uzun ince hoş kıvrımları olan bedenine sarı kısa bir elbise geçirecek tüm güzelleğini konuştuyordu. "Seni çok özledim." diyip Aras'ın boynuna sarıldığında şakınlıkla kıza bakmaya devam ettim. En az benim kadar şaşkın olan Aras "Lale ne işin var burada?" diyip kızı biraz kendinden uzaklaştırsada Lale dediği kız "Her yerde seni aradım. Ve sonunda buldum." dedi üzgünce. Sanki beni hiç görmüyormuş gibi konuşmaya devam ediyordu. Evet Aras önümdeydi ama beni göremeyecek kadar kör olduğunu hiç zannetmiyordum. Daha kızın kim olduğunu bile çözemezken içimde kabaran kıskançlık duygusuyla nefes alamaz hale geldim. O an sadece kız beni gördü ve hiç umursamayarak kısa bir bakışla tekrar Aras'a dönüp " Çok özledim seni." diyip dudaklarına yapıştı. Kocaman açılan gözlerimle dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Daha dün gece beni sahiplenen dudakları şu an ne olduğu belirsiz bir kız sahipleniyordu. İyice nerfes alamaz bir hale geldiğimde gözlerimi defalarca kez kırpıştırıp bu anın sadece kabus olmasını diledim.

Lakin kabus falan değildi ama kız kesinlikle karabasan gibi üzerime çökmüştü. Onu kendinden hala uzaklaştırmaya, itmeye veya bu öpücüğe bir son vermek gibi bir  girişimde bulunmasını bekledim Aras'ın ama o hiç bir şey yapmadı. 

ErikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin