Psikolog-28

483 20 1
                                    

Bölüm şarkısı: (I Won't Give Up- Jason Mraz)

Okula gitmemek, genel anlamlar içerir. Tembellik, üşenme, yorgunluk ve can sıkıntısı genel nedenlerdir. Bir de hasta olduğunuz zaman okula gitmezsiniz. Grip, baş ağrısı ve mide bulantısı mesela. Ama kalp hastası olduğunuz zaman okula gidersiniz. Çünkü tedavinizin bir parçasıdır. Oturarak geçmez, unutunca geçer.

Psikoloğumun dedikleri bunlardı. Okulda kimseye bir şeyden bahsetmemek de benim bir planımdı, şu an düşünmek istemediğim bir konu.

Hasta olanları bir de psikoloğa yönlendirmek gerekiyormuş, böylece stressiz bir dönem geçirebiliyormuşuz, bla bla bla. Bence şu seanslar tamamen daha fazla stres yapıyor.

Elimdeki buruşmuş kağıda tekrar baktım. 153. Ekrandaki numara 150'ydi, ki bu da en az bir buçuk saat bekleyeceğim demekti.

Sıra bana geldiğinde acele etmedim, burada olmak istemiyordum. Ama ailem beni en azından burada mutlu sandıkları için mutlu oluyorlardı. Onlar için yaptığımı bilmiyorlardı tabii.

Kapıyı tıklayıp içeri girdim. Gözde koltuğuma oturdum ve kadına baktım.

En azından şirin bir yapısı vardı, daha çekilebilir hale getiriyordu. Haftada bir buraya geliyordum, bu da makul sayılırdı. Bu üçüncü haftamdı.

"Merhaba Derin. Saçlarında bir değişiklik mi var yoksa?"

Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum. "Hayır, sadece yeni bir toka."

Gülümsedi. "Sana yakışmış."

"Teşekkür ederim."

Bana daha dikkatli baktı, bende ona. Saçları açık kahverengi ve kıvırcıktı, kırmızı bir gözlük takıyordu. Kırklı yaşlarda gibiydi, biraz şişman bir kadındı. Hülya Çelik. Sessiz durmak bir terapi miydi yoksa benim konuşmamı mı bekliyordu? Tamam.

"Aslında ben konuşkan ve eğlenceli bir insandım."

"Hala öylesin." dedi ve gülümsedi.

"Değilim. Konuşmayı artık anlamsız buluyorum."

"Peki neden?" En azından sinir bozucu bir şekilde durmadan not almıyor, diye düşündüm.

"Ne desem boşuna değil mi? Beş ayda kayda değer bir şeyler yapabilir miyim? Yapsam da ilerisini göremeyceksem bana bir yararı yok."

"Ama iyileşme şansın var. Bu olmasaydı bunları diyebilirdin."

"İyileşme şansım var ama kesin değil. Hatta küçük bir ihtimal. Aslında-" devam ettirmedim.

"Lütfen devam et."

"Aslında buraya gelmemin de bir anlamı yok. Eh, madem beş ayım var, neden buralarda vaktimi harcıyorum?"

"Çünkü beş ayın değil, elli yılın daha seni bekliyor olabilir."

"Beş ayda değil de bir haftada ölürsem? Ya da yarın?"

"Bu hepimiz için geçerli değil mi? Önemli olan yaşama sevincini kaybetmemek."

Yaşama sevinci. Yaşama sevincim vardı, yani eskiden.

Belki de ona sormalıydım.

"Arkamda bıraktığım enkazı en aza indirmek istiyorum. Etrafımdakiler beni unutmalı."

"Seni kimse unutamaz Derin. Seni sevenler elbet hatırlayacaktır."

Gözlerim dolarken düşündüm. Haklıydı. Beni unutamazlardı. Arkadaşlarım hayatlarına devam edebilirdi, peki ya ailem? Bakışlarımı ellerime indirdim, ona bakmadım.

"Derin, yakın bir arkadaşın var mı? Normalden yakın olan bir arkadaş?"

Başımı salladım. Baran. Onu fena halde özlüyordum. Ama ne kendime, ne de etrafıma yansıtıyordum.

"O ne olacak hiç düşündün mü?"

Başımı kaldırdım ve ciddi misin gerizekalı bakışımı attım.

"Düşündüm ve ondan ayrılmaya karar verdim. Mutlu musun?"

Çantamı aldım ve ayağa kalktım. Ona bakmadan kapıyı açtım.

"Bu onu daha çok bağlar. Sana bağlı olmasını ister miydin?"

Kapıyı son gücümle çarptım ve ağlayarak çıkışa koştum. Hayır. Yalandı.

Ayrılacaktım. Ama bir anda değil.

***

Haplarımı içip telefonumu elime aldım. Ada'ya bir mesaj atmak istedim. Ama yapamadım.

Özgür'ü arayıp dertleşmek istedim. Onu da yapamadım.

Baran'ı yanımda istedim. Ona sarılıp ağlamak istedim. Yapamadığım için yastığıma sarıldım ve ağlamaya başladım.

Bugüne kadar gecikmiş olan bütün gözyaşlarım akıyordu. Çığlık attım.

Belki şu an yaptığım şey isyana giriyordu ama bu kadar sonra olduğu için bir anlamı yoktu zaten. Kapım açıldı ve en çok görmek istediğim insan kapıda belirdi. Bir o kadar da görmek istemediğim.

Baran.

Ağlamayı kesip ona sadece bakmak istedim. Susmayı istedim ama istediğim olmadı. Daha beter ağlamaya başladım ve onun boynuna atladım. Saçlarımı sevdi ve kapıyı kapattı.

Neden buradaydı, nasıl geldi ve niye annemler arkasından gelmiyordu bilmiyordum ama umrumda değildi. Bağırarak ağlamakla meşguldum.

Yüzümü omzuna gömdüm ve ağlamama devam ettim.

Ne kadar ağladım bilmiyorum. Gözlerim yanıyordu, burnum şişmiş olmalıydı ve uykum gelmişti. Başımı kaldırıp ona baktım. O da ağlamış olmalıydı. Bu görüntü kalbimi o kadar acıttı ki ağlayamadım bile. Bir şey demeden, anlaşmış gibi uzandık. Ona son kez sarıldım ve kollarımı çekemeden uykuya daldım.

Çok sevdiğim okurlarım, iki bölümde neşeli olmadı ama biraz idare edin pls :)

FarklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin