Diken Bahçesi-8

1.1K 51 6
                                    

"Ne içmek istersin? Açsan bir şeyler de yiyebiliriz."

"Bir çay alayım ben." Kıroca olmuş olabilir ama çayı severim.  Kahve içince cool olunmuyor.

Doruk başını sallayıp orada duran kıza seslendi.

"Pardon, bakar mısınız? İki çay alabilir miyiz?"

Kız yanımıza geldi.

"Küçük fincanda mı büyük fincanda mı istersiniz?"

Öküzlük olmasın diye küçük diyecektim ama Doruk "İkisi de büyük olsun." deyince rahatladım.  Küçük çaydan kim zevk alırdı ki?

Kız gidince Doruk konuşmaya başladı.

"Sana garip gelmiş olabilir ama inan ki iki senedir yanına gelmek için çabalıyorum. Hep etrafındaydım, ama beni fark etmemen için uğraştım. Çünkü kendimden nefret ettirmek istemiyordum."

Başımla onayladım. Ne diyebilirdim ki? Sadece şaşırmıştım. Çok güzel, çok yetenekli ya da çok ön planda olan bir kız değildim.Bu işleri Ada yapıyordu. Peki bu çocuk bana nasıl aşık olmuştu?  Sormalıydım.

"Çok merak ediyorum, bana nasıl aşık oldun? Çok güzel değilim,  ya da çok yetenekli."

Doruk hafif bir gülümsedi. "Kendine haksızlık ediyorsun."

Ne? Gerçekten güzel miydim? Sınıfta benden daha iyileri vardı. Ama insandan insana güzellik değişirdi. Belki de kendimi çok küçümsüyordum.

Teşekkür ettim ve saçlarımın kızaran yanaklarımı örtmesini umdum. 

"Be- ben teşekkür ederim."

Neyse ki siparişlerimiz geldi. Tabiki güllü fincanlardaydı. Benimki beyaz üzerine toz pembe güllüydü, Doruk'unki uçuk mavi. Daha ne kadar şirin olabilirler diye düşünürken bir tabakta gül şeklinde iki tane acayip hafif pembe macaron geldi. Gül aromalı olmasını beklerdim ama vanilyalıydı. İnsanları, onlar bıkmadan güllere boğmak istenmişti. Mükemmeldi ya.

"Bunlar ilk günümüz için herkese ikramımız. Afiyet olsun." dedi kız ve hızlıca kasaya yürüdü.

Bende Doruk'a baktım.  Bana gözleri hafif düşmüş, kısaca baygın bakıyordu. Öyle hûlyalı bakıyordu yani. Şimdi,  yukarıda Allah var, çocuk iki sene beklemişti. "Ama çok aşık" denmesine sinir olurdum ama olanları anlattığımda -kriz geçirmezse- Ada ilk olarak bunu diyecekti. Haklıydı da.

"Eee, nelerden hoşlanırsın?" Doruk bunu deyince önce şaşırdım. Fazla provalı gibi konuşuyordu.

"Kitap okumaktan ve müzik dinlemekten çok hoşlanırım. Biraz asosyal durabilirim ama çok da değilim. Peki sen?" dedim ve ufak bir sırıtıp cevabını bekledim.

"Basketboldan ve müzikten hoşlanırım bende. Okulun basketbol takımındayım, eh, aslında kaptanıyım." dedi ve güldü.

Kaptan olduğumu bilmesem de rezil olmamak için "Ah, duymuştum sanırım. Bende basketbol severim." dedim ve güldüm. Sessizlik oldu. Soğuk geçiyordu sanki konuşmamız. O da bunu fark etmiş olacak ki kaşları hafifçe çatıktı. Pencereden bakarken bir anda bana döndü.

"Derin, bak, benden nefret etmeni falan istemiyorum. İki yıldır belki senin benden haberin yoktu ama ben seni hep istedim. Yanımda olmanı, sana daha yakından bakabilmeyi... Seni hep merak ettim. Ne yaparsın, nelerden hoşlanırsın? Gözlerin yakından ne kadar güzel, saçların nasıl kokuyor... Şimdi karşımda sen varsın ve mükemmel bir mekandayız. Ama hala hiçbir cevap alamadım. Eğer benden uzak durmak istiyorsan, ve eğer beni- beni istemiyorsan, açıkça söyle. Bende salak gibi peşinden koşmayayım." dedi ve gözlerini bana dikti. İçindeki acıyı, parçalanmışlığı görebiliyordum. Bunları söylemek onun için çok zor olmalıydı. Ve gözlerindeki aşk beni çok etkilemişti.

FarklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin