Bir mesaj. Sadece iki cümle. Bizden bir şeyler saklamana gerek yok. Yarın buluşalım.
Kim Ada'ya bunu demişti? Hastalığımdan başka kimin haberi olabilirdi ki?
Bir önemi yoktu aslında. Çoktan Ada'yı okulun yanındaki kafede beklemeye başlamıştım. Hastalığımdan başka bir şeyden bahsetmiyordu heralde.
Sabah saçma bir şekilde ne giyeceğime karar vermemiştim. Mutlu ve şirin mi gözükmeliydim, yoksa karamsar ve üzgün mü? Kimi mutlu ediyordum ki zaten? Herkesin mutluluğunu düşünerek hareket ediyordum, kendimi ihmal ederek tabii.
Sarılı beyazlı bir gömlek ve kot pantolon ne zorlama ne de normaldi. Uzaktan Ada'yı gördüm. Geliyordu. Mutsuz görünüyordu ama yüzü ışıldıyordu, ne de olsa onun ömrü kısaltılmamıştı. Bunu düşünmemeliyim. Kimsenin ömrü nasıl sürecek bilinmiyordu ama kimseye şu kadar yaşayacaksın da denmiyordu.
Bana gülümsemedi. Sessizce sandalyeyi çekip oturdu. Üzgün bile olsa bordo gömlek hala çok iyi duruyordu. Saçlarını önemsiz bir şekilde yukarıdan toplaması da hoş duruyordu. Kendi halimi düşündüm. Hastalıktan beri saçımı taramıyordum bile. Öylesine toplayıp bırakıyordum. Ağzını açtığında ona baktım.
"Niye benden sakladın Derin?"
"Sadece ailem biliyor."
Ada gözlerini büyütüp bana baktı.
"Baran bile bilmiyor mu?"
Gözlerimin dolmasını engelleyemedim. En azından cevap vermek zorunda kalmamıştım çünkü garson gelmişti.
"İki çay alalım biz."
"Peki efendim."
Bakışlarımı yerden kaldırıp tekrar Ada'nın gözlerine çevirdim. Üzgün ifade yerini şaşkınlık ve kızgınlık arası bir şeye bırakmıştı.
"Bak gerçekten kötü bir durumdaydım-
"Birilerine söyleseydin, en yakın arkadaşlarına ya da en azından sevgiline söyleseydin kötü durumda olmazdın Derin!"
Hah, hasta olan bendim ama azarlanan da bendim.
"Söylemekten çekindim-
"Böyle büyük bir şeyi bile söylemekten çekindiysen tam olarak dost değildik heralde!"
Ne? Sözümü kesip bağırıyordu bana! Birde tam dost olamamaktan bahsediyordu.
"Ben azarlanmaya gelmedim Ada. Eğer biraz daha bana bağırmayı düşünüyorsan gitmem daha iyi olur."
Bunu söylediğim gibi Ada başını masaya koydu ve ağlamaya başladı. Şimdi de onu teselli mi etmeliydim?
"Ağlama Ada."
Biraz doğruldu ve konuşmaya çalıştı.
"Ya- ya bu hastalıktan- dolayı sa-sana bir şey o-olursa?"
"Bekle- diye söze başladım. Sonra sustum. O ağlarken de düşündüm. Kalbimin delik olduğunu ve zararlı olduğunu biliyordu. Ama beş ayımın (neredeyse dört) kaldığını bilmiyor muydu yani?
"Hasta olduğumu nerden öğrendin Ada?"
"Annen sö- söyledi."
Tamam. Annem sadece hasta olduğumu söylemiş olmalıydı. Ömrümü bilmek zorunda değildi.
Çaylarımız gelene kadar Ada toparlanmıştı. Şekerleri atıp karıştırırken beklediğim soruyu sordu.
"Baran ne zaman bilecek bu durumu?"
"Bilmiyorum."
Cevap vermedi. Sessiz bir şekilde oturduk. O düşünüyor olmalıydı, ben ise sadece bakınıyordum. Dayanamayıp söyledim.
"Belki de ondan ayrılmalıyım."
Gözleri şokla açıldı. "Yapamazsın. "
"Onun iyiliği için, bazı şeyler değişmeli."
Ayağa kalktım. Ada bana bakıyordu ama kalkmadı.
"Bu onu daha çok bağlar."
Bu tanıdık cümleyi yine duyunca patladım.
"Neden herkes lanet olası bir şekilde bağlanmaktan bahsediyor? O bana bağlanmayacak, tamam mı! Beni unutacak hatta!" Diye bağırdım.
Sıcak sıcak gözyaşlarım akarken kısık bir sesle "Unutması lazım çünkü. " dedim ve koşarak taksi durağına gittim.
Odama girince çantamı bir köşeye atıp masama oturdum. Bir kağıt ve bir kalem bulup yazmaya koyuldum.
"Baran,
Hikayemiz sıradan başladı, hatta biraz klişe. Birbirimize aşığız, mutluyuz. Ama çoğunluğun iyiliği için, her şeyi değiştirmeliyim. Bu mutluluğun devam etmesi için. Beni affet. Seni seviyorum."
Kalemi bıraktığımda gözyaşlarımın kağıda damlamasını bekledim. Ama olmadı, o dönemi atlatmıştım. Şimdi yepyeni bir döneme adım atıyordum.
****
Ödevlerimi yaptım, evet okula gitmiyordum. Okula gitmemi psikologla baya tartışmıştık, sonuç evde öğrenim görmemdi. Yani, ben dışarıya, arkadaşlarımla yüzleşmeye hazır olana kadar. Evde öğrenim görmemin nedenini kimse hastalık olarak yorumlayamıyordu. Lise üçte evde öğrenim görmek istemiştir, okulda yapamıyordur dersleri, bir de zenginlerdir belki diye düşünmek daha mantıklıydı.
Telefonum titreyince irkildim. Yine kim beni azarlayacak acaba, diye düşünerek ekrana baktım. Baran. Ne demişti acaba? Mesaja tıkladım.
-Baykuş, çok özledim seni. Yarın buluşalım.
Tamam. Özlemiş olması akla yakındı ama ben ona ayrılık mektubu yazmıştım ve onunla buluşup her şey normalmiş gibi davranamazdım. Yine de şu ayrılık mektubu dediğim şeyi vermek için daha uygun bir zaman bulamazdım.
-Tamam :)
Biraz nerede ne zaman buluşacağımızı konuştuk ve yattım.
***
Baran'dan,
Derin'i çok özlemiştim. Okula gelmediğinden beri onu görmemiştim, hastaneden sonra yani.
Saate baktım. Bir saat kalmıştı. Hızlı bir duş aldım ve dolabıma baktım. Siyah pantalonumu çok seviyordu, bir de şu gri tişörtü. İkisini alıp giydim ve aynaya baktım. Saçlarımı havluyla biraz kurutmaya çalıştım ve şekil verdim. Parfümümden de sıkınca işim bitmişti.
Starbucks'ın sakin havasını seviyordum. Tamam, kezban insanlar da geliyordu ama büyük çoğunluğu oluşturan elit yetişkinler ortamı sakin kılıyordu. Masaya bir tablet ya da laptop, bir sürü evrak ve bir kahve koyup çalışan insanları seyretmeyi seviyordum. Güzel boş bir masa bulunca ilerledim. Erken gelmiştim, Derin yoktu. Oturduğumda yanıma bir çocuğun yaklaştığını fark ettim, garsona benziyordu. Birini beklediğimi söyleyeceğim anda benden önce davrandı.
"Baran Deniz siz misiniz?" Başımı salladığımda bana bir zarf uzattı. Kaşlarımı kaldırdım ve sordum. "Bu nedir?"
"Bunu size vermemi bir bayan istedi, adı Derin'di sanırım."
"Teşekkürler."
Zarfı aldım ve üstüne baktım. Düz ve beyazdı. Gelemeyeceğini mektupla bildirmezdi heralde, ayrıca zaten buraya gelip zarfı vermişti. Acaba romantik bir şeyler mi planlanmıştı? Sırıtarak zarfı açtım.
Sırıtmamı anında bitirecek şeyler okuyacağımı nereden bilebilirdim?
Biraz çabuk mu geldi bölüm? :D Aslında normal olarak bu sıklıkta yazmam gerek ama sürekli yazmaya çalışıp saçmalamak da istemiyorum, olaylar baya değişiyor çünkü :) Oylarınızı yorumlarınızı eksik etmeyin pls pls :))

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Farklı
Teen FictionFarklı bir çocuk. Farklı bir kız. Farklı bir dünya. "Hikayemiz sıradan başladı, hatta biraz klişe. Birbirimize aşığız, mutluyuz. Ama çoğunluğun iyiliği için, her şeyi değiştirmeliyim. Bu mutluluğun devam etmesi için. Beni affet. Seni seviyorum." Ka...