22-Eski Bir Dost(!)

936 102 24
                                    

Aklımdakini asla yazıya dökemediğim bir bölüm oldu. Jongin'e işkence bile edemedim yani. 😑 İki kere yazıp sildim bölümü ancak bu çıktı. Kendime sinirlenip bu şekilde bıraktım ben de. 😒


Gerinerek üzerimdeki örtüyü tekmeledim. Erken uyanmaktan nefret ediyordum. Modern yaşamın bir parçası haline gelen bu anlayışın kim tarafından ne şekilde ortaya çıktığını bilmiyordum. Umurumda da değildi açıkçası. Muhtemelen çalıştırdığı insanlardan daha fazla verim almaya çalışan bencil bir patrondu. Dediğim gibi umurumda değildi. Bu konuda biraz hümanist bir bakış açım vardı. Ya da sadece fazla tembeldim. Bu da önemli değildi.

Sabahları erken uyanmaktan nefret ediyordum ve bunu hemen her sabah düzenli olarak yapmak zorundaydım. Ölüm gibiydi. Zaten dünden ayırdığım kıyafetlerimi giyinirken de bir ölüden farksız göründüğüme emindim. Yine de bu sondu. Mezun oluyordum. Bu yüzden son dersim için hazırlanırken bunu fazla dert etmedim

Ama mutsuzdum. Chanyeol daha çok depresif bir ruh halinde olduğumu söylemeyi seviyordu. Mutsuzluk ona göre fazla ağır bir kelimeydi. Oysa ben de kalbimdeki bu sıkışmayı anlatacak ağır bir kelimeye ihtiyaç duyuyordum zaten. Ben kendimi taşıyamayacak kadar ağır hissediyordum.

Bir haftadır böyleydim. Kendimi yaşıyor gibi hissettiğim tek an Vivi'yi eğlendirmek için orada oraya koşturduğum zamanlardı. Vivi benim neşemdi. Onsuz kendimi düşünemiyordum bile. Bir de Chanyeol ve Baekhyun vardı elbette. Chanyeol'un kısa boylu yanında olduğu her seferinde birkaç dakikalığına kaskatı kesildiği gerçeğini görmezden gelirsek onlara minnettardım.

Jongin'in yanımıza geldiği o gün Chanyeol ona tam olarak iki tane yumruk bile atmıştı. Olabildiğince sert iki yumruk. 'Seni parçalayacağım' diye gezinen Baekhyun bile ikinci yumrukta çığlık atıp aralarına girmişti. İlkini hak ettiğini düşünüyor olmalıydı. Onları uzaktan, salonumdaki kanepelerin birinin üzerinde oturarak izlemiştim. Jongin'in önünde durup Chanyeol'a şaşkınca bakan Baekhyun'un aksine bunun olacağını biliyordum. O yüzden konuşmadım bile. Jongin de tepki vermedi. Bunu hatta belki fazlasını hak ediyormuş gibi öylece durup bana bakması beni deli etmişti. İfadesiz yüzüne bir tane de benim vurasım gelmişti. Öfkeden delirecek gibiydim. Ta ki dudaklarından bir çizgi halinde akmaya başlayan kanı görene kadar. Gözbebeklerim titredi. Dudaklarım titredi. Nefesim bile titredi ama aralanan dudaklarımdan tek bir kelime bile çıkmadı. Acınasıydım.

Derse geç kalacağımı fark edip hızlanırken üzerimdeki bu depresif halden anında sıyrıldım. Tişörtümü hızlıca giyinip telefonumu yanıma aldım. Hızlı adımlarla merdivenleri inip salona girdiğimde Bayan Gim'i beni beklerken buldum.

Kadın bu aralar beslenme düzenime fazlaca dikkat ediyordu. Jongin onu uyarmış olmalıydı. İtirazlarımı da kesinlikle kabul etmiyordu. Açıkçası bu sakin ve ifadesiz bir surata sahip kadından biraz korkuyordum. Elinde silahla odamı aradığı anlar gözlerimin önünden silinmiyordu çünkü.

''Günaydın Efendim. Kahvaltı hazır.''

Başımla onaylayıp mutfağa kadar bana eşlik etmesine izin verdim. Hazırladığı masaya otururken acele etmesi için onu uyardım. Kahvemden bir yudum alıp reçelli ekmeğimi ısırırken acele ediyordum.

''Bay Kim bunu sizin için gönderdi Efendim.''

Ne olduğuna bile bakmadım. Biliyordum. Bir haftadır sürekli sevdiğim çilekli pastalardan gönderiyordu. Bunun beni mahvettiğinden haberi bile yoktu.

''Çalışanlara ikram edin lütfen.'' Ve ben de bir haftadır onlara ağzımı sürmüyordum.

''Ama Efendim...''

''Dediğimi yapın Bayan Gim.''

Kadının lafını keserken masadan kalktım. İştahım kapanmıştı. Bu aralar pek yemek yiyemiyordum zaten. Baekhyun'un zorla ağzıma tıkıştırdığı yemekler olmasa zayıflayacağımdan emindim.

Where Butterflies Never DieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin