Bölüm kesinlikle içime sinmedi ama diğerinde telafi edeceğim 😉
Ne yapacağımı bilmiyordum. FMN benim hayalimdi. Bu o kadar basit bir şeyde değildi üstelik. Benim için değildi. Çok uğraşmıştım. İlk defa bir şey için uğraşmıştım hatta. Tüm bu çabalarımın bir gün içinde yok oluşu berbattı. Berbat hissettiriyordu.
Saatlerce ağlamıştım. Hiçbir işe yaramayacağının farkındaydım ama kendime engel olamamıştım. Gece boyunca da uyumamıştım. Bitkin düşer uyurum sanıyordum ama olmamıştı. Boş bakışlarla kapıyı izleyip durmuştum. O kapı asla açılmamıştı. Jongin gelmemişti. Gece boyunca onu beklemiştim ama yoktu. Ertesi gün güneş batana kadar da görmemiştim yüzünü. Kimse de açmamıştı kapımı. Dışarıdakiler beni, çığlıklarımı duymuş ama yanıma bile yaklaşmamışlardı. Akşama doğru bana yiyecek bir şeyler vermeye çalışanları da ben reddetmiştim.
Neredeyse bir gün boyunca yatağımda oturup duvarı izlemiştim. Beynim de bakışları gibi boşalmıştı. Hissizleşmiştim. Kendimi ağlamak ve isyan etmek için fazla yorgun hissediyordum. Uyumak ve birkaç gün uyanmamak istiyordum ama bedenim buna bile izin vermiyordu.
Kapım ancak görüşme zamanının üstünden saatler geçtiğinde yeniden açıldı. Kilidin sesini duyduğum halde başımı çevirip kim olduğuna bakmadım. Bakmama gerek yoktu zaten, kim olduğunu biliyordum. Kapının açılmamasını istemişti ve ondan başka kimse emrine karşı gelip o kapıyı açmazdı.
Ayak seslerinin birkaç adım sonra kesildiğini fark ettim. Büyük ihtimalle odaya bakıyordu. Kıyafetlerim etrafa saçılmış, zaten birkaç parçadan oluşan aksesuarlarım kırılmıştı. Yatağım darmadağındı. Pencereleri kırmış fakat demir parmaklıkları aşamamıştım. Oda tamamen karmakarışık görünüyordu.
Ya da belki bana bakıyordu. Gözlerim kıpkırmızıydı. Uykusuzluktan ve dünden beri ağladığımdan dolayı. Yüzüm şişmişti. Saçlarım darmadağındı. Bu şiddette bir sinir krizi geçirdiğim her seferinde hırsımı onlardan alırdım. Çekiştirir ve kendime eziyet ederdim. Yastıklarını ve örtülerini odanın rasgele köşelerine fırlattığım yatağın ortasında öylece oturmuş boşluğa bakıyordum.
Kim Jongin'in neye baktığının bir önemi yoktu. Oda ya da ben. Baktığı her neyse gördüğü dağınıklık değişmeyecekti. Ben de en az oda kadar dağılmıştım çünkü.
''Sehun.''
Yeniden yaklaşmaya başladığını duydum. Dudaklarından çıkan ismimle gözlerimi sımsıkı kapadım. Duymak istemiyordum. Söyleyeceği ne varsa kesinlikle duymak istemiyordum. Hatta onu görmek bile istemiyordum.
''Yaklaşma.''
Kırık çıkan sesimle onu durdurmaya çalıştım ama işe yaramadı. Dokunuşunu kolumun üzerinde hissetmem beni kendime getirirken irkilip gözlerimi hızla araladım. Bedenimi geriye savurup ondan kaçarken öfkeyle ona döndüm.
''Dokunma bana. Sakın.''
Neredeyse iğrenircesine baktım yüzüne. Jongin'e karşı böyle hissettiğim ilk seferdi. O zamana kadar beden en uzak köşeye sinmiş sessizce oturan Vivi, benim Jongin'e bağırdığımı duyunca kalkıp havladı. Önceki krizim onu korkutmuştu. Benden korkuyor olmalıydı ama yine de Jongin'e karşı beni koruyordu. Gözlerim yeniden dolarken başımı öne eğdim.
''Üzgünüm.''
Ellerimi kulaklarıma kapadım. Başımı şiddetle iki yana sallarken gözyaşlarımın yeniden yüzümü ıslattığını hissedebiliyordum. Oysa daha fazla ağlayamam sanıyordum.
''Duymak istemiyorum. Sus.''
Yatakta bir hareketlilik hissedince yanıma oturduğunu anladım. Bedenimi toplayıp geriye kaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where Butterflies Never Die
FanfictionJongin'in kendi çelişkileri vardı. Beni yanında istiyordu. Beni yanında istemiyordu. Beni kendinden uzaklaştırıyordu. Onu terk etmemden korkuyordu. Benden nefret ediyordu. Beni seviyordu. Bana gülümsüyor ardından beni öldürüyordu. SeKai - KaiHun